3 Eylül 2007 Pazartesi

ANKARA’NIN TÜRKİYE İÇİNDEKİ KONUMU

1. ANKARA’NIN TÜRKİYE İÇİNDEKİ KONUMU

1970 yılı Ankara’sına baktığımızda kent nüfusun 1.200.000’e, kentleşme oranı ise %71’ne ulaşmış ve şehir 14000 ha.’lık bir alana yayılmış bulunmaktadır. Aynı yıl Türkiye’nin nüfusu 35 milyona, kentleşme oranı ise %35’e gelmiştir. Bununla beraber bu veriler tek başına kentin 1923 yılından beri geçirdiği değişimleri yansıtmamaktadır. Ankara’nın büyümesindeki en büyük etken kentin II. Dünya Savaşı sonrasında tarım sektöründe meydana gelen yapısal değişimler sonucu ortaya çıkan kırdan kente göç dalgasından, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olması nedeniyle, fazlasıyla etkilenmesidir. Bunun yanı sıra bu 47 yıllık dönemde kentin kaderini etkileyen karrlar alınmış, imar konusunda yeni ve önemli sonuçlar doğuran düzenlemeler yapılmıştır.

Kentin kaderini etkileyen plan kararları 1932 yılında onanan Jansen planı ile, 1957 yılında onanan Yücel-Uybadın planında alınmış, bununla beraber bu planlama çalışmaları kentin önlenemez büyümesini kontrol altına alamamış, yanlış nüfus projeksyonları ve artan spekülatif baskılar 1970’e gelindiğinde kentin ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmasına sebep olmuşlardır. Kentin sorunlarına çözüm bulunması amacıtla, 1965 yılında alınan kararla İmar İskan Bakanlığı’na bağlı Ankara Nazım Plan Bürosu’nun (ANPB) kurulması için çalışmalara başlanmış ve büro 1968 yılında çalışmalarına başlamıştır.

Ankara’nın 1970 dönemindeki sosyal ve ekonomik yapısına bakldığında kentin başkentlilk işlevi kentteki faaliyetleri önemli oranda etkilediği görülmektedir. Kentin faal nüfusunun çoğunluğu hizmet sektöründe çalışakta ve bu nüfusun büyük kısmını kamusal hizmetlerde çalışanlar oluşturmaktadır. Kentin sınai faliyetlerde gelişmemişliği ürettiği katma değerden de anlaşılmakta ve kent sahip olduğu konuma göre az üretmektedir. Aynı eksiklik toptan ve perakende ticaret faaliyetlerinde de görülmektedir.

Kentin mekansal yapısına bakıldığında,kentin demiryolu ile ikiye ayrıldığı düşünülürse, bu iki parçanın kuzey tarafında daha çok alt gelir gruplarının, güneyde ise üst gelir gruplarının yaşadığı söylenebilir. Merkezin yapısına bakıldığında ise Ankara’nın 1970 yılında iki kutuplu bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. 1950 sonrası dönem, kent merkezinde baskı unsuru oluşturan küçük sanayi kuruluşlarının kooperatifler oluşturarak, bu baskıyı azalttıkları söylenebilir. Kentteki diğer önemli alan kullanım şekillerine bakıldığında iki merkezli yapının bu alan kullanımlarını da ikiye böldüğü, ancak Kızılay’ın merkez gelişmişliği konusunda Ulus’a baskın çıkmaya başladığı söylenebilir.


2. ANKARA’DA YASAL VE YÖNETSEL YAPI

2.1. YASAL YAPI

2.Dünya Savaşı sonrasında tüm dünya kentleri gibi Türkiye’deki şehirlerde büyük değişimlere uğramış, bu değişimleri karşılayabilmek adına pekçok yasal düzenlemeler getirilmiştir. Tekeli bu düzenlemeleri beş başlıkta anlatmıştır. Bunlardan birnicisi 1945 yılında 4759 sayılı yasayla İller Bankası’nın kurulmasıdır. Bu kurum hem kentleşmenin henüz algılanmadığı bu dönemde kurulmuş ve belediyelere teknik ve mali yardımda bulunmuş ancak kentlerin büyük dönüşüm yaşadığı bu dönemde yetersiz kalmıştır. İkinci değişiklik 1948 yılında 5237 sayılı yasayla belediye gelirleri kanunun çıkartılmasıdır. Bu yasa henüz özerkleşmemiş yeni belediyelere bir kaynak sağladıysa da yeterli mali desteği verememiştir. Üçüncü değişiklik 1954 yılında 6235 sayılı yasayla Türk Mühendis ve Mimarlar Odası’nın kurulmasıdır. Bu odalar ileriki yıllarda eleştirel bir rol yüklenen sivil toplum örgütleri olmuşlardır. Dördüncü gelişme 1956 yılında 6785 sayılı imar kanunun çıkarılmasıdır. Tekeli bu yasayı dünyada o dönemde gelişmeye başlayan yeni planlama anlayışının yasası olarak tanımlanmıştır. Bu yasada da 1936’dan bu yana olduğu gibi imar planlarını onama yetkisi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na aittir. Beşinci düzenleme ise 1958 yılında 7116 sayılı kanunla imar ve iskan bakanlığı’nın kurulmasıdır. Bu bakanlık hızlı kentleşmeyi planlama, konut ve yapı malzemeleri konularındaki uzmanlarla karşılayabilmek amacıyla kurulmuştur.

Savaş sonrası bu erken dönem düzenlemelrinin ardında ülke çapında planlamasını etkileyen önemli bir değişiklik 1960 yılında 91 sayılı yasa ile, Milli Birlik Komitesi tarafından
DPT’nin kurulmasıdır. Makro ölçekte tüm planlama faaliyetlerini üstlenmek, kalkınma planlarının yapmak, özel sektör veya yabancı sermaye gibi dış etkenlerin plan hedef ve amaçlarına uygun şekilde düzenlenmesini sağlamak, ve bu çalışmaların başarı ile uygulanabilmesi için ilgili yönetsel kuruluşlara önerilerde bulunmak gibi görevleri üstlenen kurum başbakana bağlı ve genel bütçe içinde yer alan bir kuruluş olarak oluşturulmuştur.

Daha demokratik bir çerçeve oluşturmak amacıyla oluşturulan 1961 Anayasası’nın etkilerinden biri olarak görülebilecek bir düzenleme yerel yönetimler için yapılmış ve 1963 yılında 307 sayılı belediye yasası oluşturulmuştur. Bu yasa ile belediye başkanının doğrudan halktarafından çoğunluk usulüyle seçilmesi kabul edilmiştir. Bununla beraber belediyeler maddi olarak merkezi yönetimlere bağımlı olmayı sürdürmüş, kaynak sorunları yaşamaya devam etmişlerdir.

1969 yılında 1164 sayılı yasayla kurulmuş olan Arsa Ofisi’nin oluşturlma amacı kent içindeki arsa fiyatlarını kontrol etmektir. Nitekim İmar ve İskan Bakanlığı bu konuda yeterli donanıma sahip değildir. (Tekeli:98) Arsa Ofisi Bakanlığa bağlı olarak kurulmuştur.

1970 öncesi konuta ilişkin önemli bir yasal düzenleme kooperatifler yasaı ile gelmiştir. 1163 sayılı kooperatif yasası 1969 yılında çıkarılmış ve konut kooperatiflerinin başarı şansının arttırmayı hedeflemiştir. Yasanın getirdiği önemli bir değişiklik kooperatiflerin üst örgüt kurabilmeleridir. Böylece kooperatiflerin orta çıkarlarını koruyabileceği düşünülmüştür.

1970 öncesinde bu konuya ilişkin bir başka önemli yasak düzenleme 1965 yılında çıkartılan 634 sayılı kat mülkiyet yasasıdır. Bu yasa kat sahipleri arasındaki ilişkileri düzenlemek açısından önemlidir. Bununla beraber bu yasa Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde hızlı bir yık yap sürecine girilmesine sebep olmuştur.

Bu dönemde büyük kentlerdeki gecekondu sorununu çözmek amacıyla da pek çok yasal düzenleme getirilmiştir. 1948 yılında kabul edilen ve sadece Ankara için geçerli olan 5218 nolu yasa ile gecekondu yapacaklara arsa sunmak amaçlanmıştır. Daha sonra tüm türkiye için geçerli olan düzenlemeler getirildi. 1948 yılında çıkarılan 5228 sayılı yasa gereksinime sahiplerine yardım amacıyla Emlak Kredi Bankası’na yetki verdi. 1953 tarihli 6188 sayılı Bina yapımını teşvik yasası ise belediyelre, ihtiyaç duyanlara arsa temini için izin veriyordu. Buna benzer bazı başka düzenlemeler de getirilmiş, en son olarak 1966 yılında 775 sayılı gecekondu yasası kabul edilmiştir. “Gecekondu” kavramına ilk kez yer verilen bu yasa gecekondu alanlarında tasfiye, ıslah ve önleme bölgelerinin oluşturulmasına olanak tanımıştır.

I. ve II. Beş Yıllık Kalkınma Planları:

Birinci beş yıllık kalkınma planının ortaya koyduğu yıl olan 1963 sonrasında, bu çıkarılan yasaların bu plandaki hedeflere ulaşmak amacıyla çıkarıldığı düşürülse 1970 öncesi çıkan iki kalkınma planına kısaca değinmenin yararlı olacağı anlaşılabilir.

Birinci beş yıllık plan büyük kentlerin sınırsız büyümesini istememiş, az gelişmiş kentlerde kamu yatırımları yaparak buralarda iş olanaklarını artırmayı hedeflemiştir. Bu planda 61 anayasasının 49.maddesindeki dar gelirliye konut sağlama politikasından hareketle ve konut üretiminin yolları aranmış, gecekonduların içinde yaşayanlara barınak bulmadan yıkılmaması ilkesi kabul edilmiştir. İkinci beş yıllık kalkınma planı, 1.de olduğu gibi bölgelerarası dengeli kalkınma amacını gütmekle beraber büyük kentlerin daha da büyümesini ekonomik ve toplumsal gelişme için olumlu görmüş ve bu noktada çelişkiye düşmüştür.( keleş: 2000) bu planda imalat sanayinin konuttan önce geldiği belirtilmiş ve devletin konut sektöründe yatırımcı değil, düzenleyici olacağı belirtilmiştir. Toplu konut alanları da ilk defa bu planda önerildi. (Tekeli: 1998)
2.2. YÖNETSEL YAPI

1970 yılında Ankara’da planlama ile ilgili üçlü bir idari yapı söz konusudur. Bunlar:

Ankara İmar Müdürlüğü ( AİM ): Ankara başkent olduktan sonra 1928 yılında uluslararası bir yarışma düzenlenerek Ankara için imar planı hazırlatıldı. H.Jansen’in planının şeçildiği bu yarışma sonrasında 1932’de onaylanarak yürürlüğe giren planın uygulama işini, teknik kadro ve örgütlenme açısından yetersiz görülen, Şehremaneti’nin yürütemeyeceği düşünüldüğünden planın uygulanması için İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir birim olarak Ankara İmar Müdürlüğü kuruldu. Hali hazır harita çıkartmak, imar planı ve programlarını hazırlatmak ve bunları uygulatmakla görevli olan AİM, plan yapmak için kendi fonu olan ve kendi koyduğu kurallara göre bunu kullanabilen bir yapıya sahipti.

Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu ( AMANPB ) : Göç, hızlı nüfus artışı, gecekondulaşma ve kent arazisi üzerindeki spekülatif talepler sebepleriyle bir süre sonra Jansen Planı uygulanamaz hale gelmiş ve 1955’te AİM Ankara için yeni bir imar planı hazırlatma girişiminde bulunmuştu. Açılan uluslararası bir yarışma sonucu Raşit Uybadin ve Nihat Yücel’in hazırladığı plan seçildi.1957’de onaylanarak yürürlüğe giren plan Ankara’nın 2000 yılında 750 bin nüfusa ulaşacağı varsayınına göre hazırlanmıştı. Ancak Ankara bu nüfusa daha 1965’te ulaştı. Uybadin-Yücel planı gelecek gelişmeleri yönlendirmekten çok geçmiş ve güncel gelişmelerin yönlendirdiği, gecekondu ve kent merkezi gelişmelerini değerlendiremeyen dar bakış açılı bir plan olmuştur.( Bademli, 86)
Ayrıca plan AİM şartları doğrultusunda belediye sınırları içerisinde kaldığından bir yandan imar planı sınırları içinde yoğunlaşma taleplerini, öte yandan da belediye ve imar planı sınırları dışında kaçak ve görece serbest yapılaşma eğilimlerini körükledi (Bademli:86)

Şöyle ki; kent toprağındaki değer artışının etkisi ile kent içindeki yapılaşmış alanda yoğunlaşma, kat yükseltme istemleri ortaya çıkmıştır(Altaban:86). 1965 tarihinde kabul edilen 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu ile 1968 tarihli Bölge Kat Nizamı İmar Planı değişiklikleri ve Mevzi İmar Planları ile yapılan ekler sonucunda Uybadin- Yücel Planı oldukça fazla değişmiştir. Plan sınırlarını aşan gelişme eğilimleri ile de 1970’lerde Ankara için yeni planlama çalışmaları zorunlu hale gelmiştir (EGO- Ankara Ulaşım Ana Planı).Bu sorunlar aynı zamanda planı uygulatmakla yükümlü AİM ve kentin sorunlarının sahibi olan belediye arasındaki uyumsuzluktan da kaynaklanıyordu (Bademli:86). Bu nedenle hem imar planı sınırları dışına taşan gelişmeleri yönlendirmek hem de AİM ile Ankara Belediyesi arasındaki eşgüdümü sağlamak amacıyla 1969 yılında İmar ve İskan Bakanlığı’nın bünyesinde Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu kuruldu.

Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu, planlamanın kenti yönlendirmesindeki en büyük engel olan spekülasyonu önlemek amacıyla kamu mülkiyetindeki kentsel toprak stokunun arttırılması politikasıyla hareket etmiştir. Kamu yatırımlarını bu alanlarda yoğunlaştırıp özel kesimi yönlendirmek amacıyla önemli bir kamulaştırma yapmıştır.

Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosunun hazırladğı plan bir uygulama planı olmamasına karşılık halen yürürlükte olan Uybadin-Yücel uygulama imar planı üzerinde yapılacak değişiklikler ile metropoliten alan içinde gerçekleştirilecek Mevzi İmar Planlarının AMANPB’nun hazırladığı şemaya uygun olarak hazırlatma zorunluluğu AMANPB’nun etki gücünü gösteriyordu. Nitekim büronun hazırladığı Nazım Planı onaylanmadan on yıla yakın bir süreyle kentteki glişmeleri yönlendiren ve sürekli olarak gözden geçiren bir çerçeve plan olarak değerlendirilmektedir (Bademli:86).

Kentin makroformunun denetlenmesi yanında özellikle batı koridorundaki gelişmelerin yönlendirilmesi büronun diğer bir politikasıydı. Bu anlamda Sincan, Gecekondu Önleme Bölgeleri, Yeni Yerleşmeler, Batıkent, Ankara Organize Sanayi Bölgesi gibi gelişmelere katkı sağlama yanında, Belediye’nin Batıkent, Kızılay Yaya Bölgesi, tahsisli yol, Eski Ankara’nın korunması, Atatürk Kültür Sitesi, Altınpark gibi projelerindede yapıcı ve yönlendirici bir rol üstlenmiştir.

Ancak kamuya ait arazilerin plan doğrultusunda geliştirilmesi gecikince özel kesim plan dışı alanlara kaymaya başlamış bu ise politik baskıları arttırmıştır.

Ankara Belediyesi: Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu çalışmalarını daha çok plan sınırları dışında gerçekleştirirken, Belediye plan sınırları içinde önemli çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu çalışmalardan bazıları; Abdi İpekçi Parkı, Tahsisli Yol, Kızılay Yaya Bölgesi, Ankara Kalesi Koruma Çalışmaları ve Batıkent Projesi’dir. Bu çalışmalar AMANPB ile Belediye’nin ortak çabaları ile gerçekleştirilmiştir.

1983 sonrası dönemde Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu kapatılarak, Ankara Büyük Şehir Belediyesi’nin bünyesinde kurulan Metropoliten Planlama Dairesi’ne aktarılmıştır. Bu arada Ankara İmar Müdürlüğü de özel yapısını yitirerek Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bir birimi haline gelmiştir. İmar ve yerel yönetim mevzuatında yapılan çeşitli düzenlemeler sonunda Ankara Belediyesi’nin yapısı değişmiş; plan hazırlama, onaylama ve uygulamaya ile ilgili görev, yetki ve olanakları genişletilmiştir. Böylelikle Büyükşehir Belediyesi’nin kentin gelişimini yönlendirmede etkin hale gelebileceği bir sürece girilmişir.

3. DOĞAL YAPI
3.1. ARAZİ YAPISI VE TOPRAK KABİLİYETİ
Toprakların türleri ve kullanma amaçları farklı olduğundan, yorumlamalarda değişik amaçla yapılmaktadır. Tarımsal amaçla yapılan Arazi Kullanma Kabiliyeti sınıfları 8 adet olup toprak zarar ve sınırlandırmaları 1. sınıftan 8. sınıfa doğru giderek artmaktadır. Ankara ilinin metropoliten alan sınırları içinde 8 sınıf araziden ilk 5 sınıfı mevcuttur. İlk 4 sınıf arazi, iyi bir toprak idaresi altında, yöreye adapte olmuş kültür bitkileri ile orman, mera ve çayır bitkilerine iyi bir şekilde yetiştirme yeteneğine sahiptir.





3.2. SU KAYNAKLARI

3.2.1. GÖLLER
Ankara’da jeolojik oluşumlar sonucu ortaya çıkan doğal göllerden en önemlileri; Tuz Gölü, Mogan Gölü, Eymir Gölü ve Karagöl’dür.
Tuz Gölü ve Karagöl, Ankara Büyükşehir Belediyesi Mücavir Alan Sınırı dışında yer almaktadır. Fakat Tuz gölü Ankara ili sınırı içinde mücavir alanı dışında olmakla birlikte Mogan -Eymir Gölleri- İmrahor Vadisi su sisteminin başlangıç noktasıdır.
Mogan ve Eymir Gölleri ve İncesu Deresini (İmrahor Vadisi) izleyen sistemde, Elmadağ’dan gelen derelerin taşıdıkları kolüvyal maddelerin yığılmasıyla doğal set oluşması ve set arkasında akarsuyun birikmesiyle Mogan ve Eymir Gölleri oluşmuştur.
Ankara’nın yaklaşık 25 km. güneyinde yer alan Mogan ve Eymir Gölleri, birbirleri ile bağlantılı olup, Eymir Gölü’nü Mogan Gölü beslemektedir.
Mogan Gölü çevresi 14 km. olup, yüzey alanı 5.6 km2 ,uzunluğu 5.5 km., ortalama genişliği 1km., ortalama 3-5 m.’dir. Suyu hafif tuzlu olan gölün büyük bir bölümü yazın bataklık hale gelmektedir.
Eymir Gölü ODTÜ kampüs arazisi içinde içinde bulunmaktadır. 1957 yılında Üniversite tarafından kamulaştırılarak ağaçlandırılmıştır. Dar ve kıvrımlı bir yüzeye sahip olan gölün yüzey alanı 1.08 km2 , uzunluğu 4.2 km. ortalama genişliği 250 m. ve ortalama derinliği 6-10 m., göl çevresi 9 km.’dir.
3.2.2. AKARSULAR VE VADİLER

Ankara’nın en önemli iki akarsuyu olan Kızılırmak ve Sakarya nehirleri, sularını bu nehirlere drene eden çok geniş yağış havzalarına sahiptir.
Ankara il sınırlarına Şereflikoçhisar’ın doğusundan giren Kızılırmağın Kesikköprü Köyü’ne kadar yatağı oldukça geniştir. Kısa bir bölümü Bala İlçesinden geçtikten sonra Kırıkkale il topraklarında akar. Kalecik ilçesinden tekrar Ankara il sınırlarına giren Kızılırmak, Sulakyurt’un Kuzeyin de Terme Çayını alır.
Polatlı ilçesinin Yenimehmetli Bucağının 12 Km. güneyinden başlayarak Ankara ve Eskişehir il sınırları üzerinde akan Sakarya nehiri güneyde Ilıcaözü , daha Kuzeyde Acıdereyi aldıktan sonra nehre sırasıyla Elvanlı deresi, Porsuk ve Ankara Çayı Karışır. Sakarya nehri daha sonra Sarıyar Baraj gölüne akar. Sakarya nehrinin Sarıyar baraj gölüne sularını boşaltan diğer önemli kolları; Hamamderesi, Kirmir Çayı , Elma ve Karaboğaz dereleridir.
İl topraklarında irili ufaklı çay ve derelerde bulunmaktadır. Ankara çevresindeki akarsular mevsimlere göre kar, yağmur, kaynak, sızıntı ve pınar dereleri ile beslenmektedir. Bu nedenle düzenli bir yağış rejimleri yoktur.
Ankara Çayı; Çubuk, İncesu, Ova ve Hatip Çaylarından oluşur. Çubuk çayı Aydos dağlarından doğar. Çubuk Merkezinden geçtikten sonra akışını aynı adlı ovada sürdürür. Kuzeyde Çubuk I ve Çubuk II barajlarından sularını topladıktan sonra Solfasol ve Kalaba’dan geçerek Ankara ovasına girer ve İncesu, Hatip çayları ile birleşir.
İncesu Elmadağı’ndan çıkar, Yukarı imrahor’dan ve kentin içinden geçerek Çubuk Çayı ile birleşir. Hatip Çayı ise İdris dağından doğar, Kale ile hıdırlık tepesi arasındaki dar vadiden geçerek Dışkapı’da Ankara Ovasına girer ve daha sonra Çubuk Çayına karışır.
Kent içinde topoğrafik özellikleri ile, kentin ekolojik dengesini ve mikroklimasını olumlu yönde etkileyen, rüzgar koridorları oluşturan vadiler, çevre geliştirme projelerinin de oluşturulması ile, Ankara’lıların rekreakratif gereksinimleri için önemli noktalar haline getirilmelidir.
Ankara’daki önemli vadilerin tümünün rekreasyon amaçlı kulanımının sağlanabilmesi amacı ile vadi yakın çevresinin farklı kullanım türleri ile birlikte değerlendirilebileceği özel proje alanları olarak belirlenmesi kabul edilecektir.
Ankara ilinin önemli vadileri; Dikmen Vadisi, Portakalçiçeği Vadisi, İmrahor Vadisi, Çubuk Çayı Vadisi, Zir Vadisi, Nenek Vadisi, Kalaba Vadisi ile Büyükesat Vadisi’dir.
Dikmen Vadisi Çankaya, Ayrancı ve Dikmen semtleri arasında yer alan, güneye doğru ortalama 300 m. eninde ve 5 Km. uzunluğunda devam eden vadinin tamamı gerçekleştiğinde kent merkezinin güneyindeki Atatürk Ormanı, İmrahor Vadisi ve Eymir , Mogan Gölleri ile bütünleşmesi sağlanarak çok amaçlı rekreasyon olanaklarının yaratıldığı yeşil aks oluşacaktır.
Portakalçiçeği Vadiside Çankaya ve Ayrancı semtleri arasında yer almaktadır. 12 ha.lık alana sahip vadi artan nüfusun rekreasyon alanı ihtiyacını karşılamaktadır.
İmrahor Vadisi kentin güneydoğusunda, Mamak ve Çankaya ilçe sınırları içinde yer alan güneyinde Eymir Gölü, kuzeyde de Mamak Viyadüğü ile sınırlanan ve Ankara’nın Metropoliten alanı rekreasyon sisteminin en önemli halkasını oluşturan, Mogan ve Eymir su sistemi ikilisi ile bütünleşebilecek bir rekreasyon alanı kapasitesinde olan yaklaşık 3526 ha.’lık bir alandır.
Ankara kent merkezinin 12 km. kuzeyinde yer alan Çubuk I baraj gövdesinde güneye doğru 3 km. uzanan Çubuk Çayı Vadisi dar bir vadidir. Zengin bitki örtüsü ile çekici bir peysaja sahip olan Çubuk Vadisini, kent çevresinden kent merkezine doğru uzanan yeşil kuşak sisteminin bir parçası olarak düzenlenmesi halinde, doğa sporlarına yönelik önemli bir rekreasyon alanı kazanılmış olacaktır.
Zir Vadisi Ankara’nın kuzeybatısında yer alır. En önemli özelliği Ankara Çayı ile Ova Çayının birleştiği yerde yer almış olmasıdır. Günümüzde vadi tarım alanı olarak kullanılmakla birlikte arkeolojik ve doğal zenginliklere sahiptir.
Ankara’nın doğusunda yer alan ve Nenek Köyü’nden ismini alan Nenek Vadisi, Ankara çevre otoyolunun Samsun karayolu ile kesiştiği noktada yer alır. Doğal güzelliği bakımından rekreasyon amacı ile kullanılır.
Bunlardan başka Ankara’nın kuzeydoğusunda, Keçiören girişinde Kalaba Vadisi, Ankara’nın güneydoğusunda Büyükesat Vadisi rekreasyon amacı ile kullanılıp, Ankara’nın kişi başına düşen yeşil alanın artmasının sağlayacak vadilerdendir.

3.3. BİTKİ ÖRTÜSÜ
Ankara’nın kışları soğuk, yazları kurak geçen iklim koşulları ve topografik yapısı, yörede step ve orman olmak üzere iki ayrı bitki topluluğunun gelişmesine neden olmuştur. Ankara yöresi esas olarak bitki kuşaklarından step floru bölgesi içinde bulunmaktadır .Aynı zamanda kuzey Anadolu orman bölgesine geçiş kuşağı üzerinde bulunuşu doğal orman bölgelerinin oluşmasını sağlamıştır.
Step bölgesi bitki örtüsü oldukça geniş alanları kaplar ve üç grupta toplanır; 1. grup, yüksek dağlar ve yamaçlar ile arızalı seki düzlüklerindeki step alanlarıdır. Ankara Çayı Vadisinin güney ve kuzeyindeki sekiler ve arazi yükselmeleri, Çubuk Çayı Havzası ve çevresinde yükselen sekilerle Kuyumcu dağlarının yamaçları, Mürted Ovasının kuzeybatısı ile Ayaş Dağı sıraları 1. grubun belirgin özelliğini taşır. Ağaçlıklar seyrek bünye gösterir ve yüksek ağaç kitlelerine hemen hiç rastlanmaz. Çalı ve yarım çalılar ile yıllık otsu bitkileri, doğal bitki örtüsünün özelliklerini belirler. Bu zemin örtüsü üzerinde geven ve kardikeni gibi yarım çalı niteliğindeki türler, küçük topluluklar ve tek bitkiler halinde seyrekçe dağılmıştır. Bu kesimlerde yavşanotu, pelin ve kekik en yaygın türlerdir. Mogan Ovası ve Bala’dan Haymana Platosuna doğru uzanan step düzlükleri hep bu tür step bitkisinin yayıldığı örnek alanlardır.
2. grup step bölgesi, akarsu yatakları çevrelerindeki düzlüklerdir. Ankara Çayı, Çubuk Çayı ve Ova Çayının oluşturduğu geniş vadiler bu gruptadır. Bu grup çok geniş alanları kapsamaz.
3. grup step bölgesi, akarsu yatakları ve kaynak sızıntıları bulunan dere yataklarında oluşur. Dere yataklarında ağaçlar bir kaç taneden oluşan gruplar halindedir. Çalı türleri ise tek veya iki cins olarak geniş alanları kapsarlar. Dere içlerinin oldukça sık ve yoğun görünen yeşilliği yamaçlara doğru azalır. Özellikle dere yamaçlarının üst kısmında yarım çalılarla birleşerek stebin kendine özgü karakterini kazanırlar.
Orman bölgeleri de üç bölüme ayrılır. 1. grupta yer alan bölgeler, step düzlükleri içinde kalmış orman kalıntılarıdır. Ağaçlar 0,5-2 metre arasında ağaç altı formasyonuna sahiptir. İdris Dağı, Elmadağı, Beynam ve Rıdvan dağları bu grubun belirgin özelliğini taşır.
2. grup; stepten ormana geçiş bölgeleridir. Ankara Çayı Vadisiyle kuzey ormanları arasında, Çubuk ilçesinin kuzeyinde Tahtayazı , Bayırbağı yokuşu, Mire Dağı, Kurtboğazı ve Uyku dağı çevresinde görünür.
1.grup bölge ; asıl orman bölümüdür. Ankara’nın kuzey ve kuzeybatısında Türkiye’nin en zengin orman bölgelerine komşu olan dağlık alanlarla zengin bir orman örtüsü kendini belli etmeye başlar. Aydos Dağı, Kavak Dağı, Kızılcahamam ve Karaşar çevrelerinde genellikle yapraklı ağaçlar hakimdir. Daha kuzeyde ağaçlar sarıçam, karaçam, ardıç ve köknardır. Karagöl civarında 1700 metrede ve kayalıklarda ıhlamur ağaçları da vardır.

I.Kuşak : Ankara’nın güneyinde, Atatürk Ormanından başlar, Eymir ve Mogan Gölleri Su Toplama Havzalarını, ODTÜ Ağaçlandırma Alanlarını, İmrahor Deresinin büyük bir bölümünü içine alarak Üreğil ve Hüseyingazi Dağı sırtlarından geçmekte, Karapürçek, Gicik, Karacaören köyleri civarındaki Çubuk Su Toplama havzasını içine alarak Pursaklar Köyüne ulaşmakta ve Bağlum, Ovacık, Macunköy arazilerinin bir kısmınıda kapsayarak Atatürk Orman Çiftliğine ulaşmaktadır. Bu kuşakta yer alan devlet ormanları: Hisartepe Devlet Ormanı, Hacıkadın Devlet Ormanı, Teknetepe Devlet Ormanı, Çamtepe Devlet Ormanı, Kurbantepe Devlet Ormanı, Kaşkaya Devlet Ormanı, Kartaltepe Devlet Ormanı, Başpınar Devlet Ormanı, Pamuklu Devlet Ormanı, Cevizlidere Devlet Ormanı, Kartopu Devlet Ormanı, Çanakiçi Devlet Ormanı, ODTÜ Ahlatlıbel Devlet Ormanı ve Dikilitaş Devlet Ormanı (Ankara İli Turizm Envanteri ve Geliştirme Planı:1996 ).
II.Kuşak.: Bayındır Barajı Su Toplama Havzasından başlamakta, Mamak ilçesinde Nenek, Altındağ ilçesinde Susuzköy arazilerinin bir bölümünden geçtikten sonra Sincan,
Osmaniye, Elvan, bağlıca ve Alacaatlı köylerinin arazilerinden bir bölümünü kapsayarak tamamlanmaktadır.
III. Kuşak ise Elmadağ, Hasanoğlan, Kırkkale, Kurtboğazı Baraj çevresi ve Kızılcahamam ilçesinin İç Anadolu Bölgesine bakan yamaçları ile, Haymana ilçesi arazilerinden bir bölümü ve Beynam Ormanlarını içine almaktadır. ( Ankara Nazım Plan Bürosu Çalışma Notları:1983 ) .

3.4. JEOMORFOLOJİK YAPI
“Ankara kenti ve çevresinin topografik yapısına bakıldığında, kentin sırtı doğuya dönük at nalı biçiminde yakın ve uzak tepe ve dağ dizileriyle çevrelendiği görülür. 1990 Ankara Metropoliten Alanı mevcut durum analizi çalışmasında, jeomorfolojik birimler; düzlükler(800-850 m.), alçak sekiler(850-900m.), yüksek sekiler(900-1000m.), alçak platolar(1000-1100m.) ve orta ve yüksek platolar(1100-1500m.) adı altında incelenmiştir. ”(Ankara 1985’den 2015’e:1987).
“800-850 m. arasındaki vadi ve ova tabanı düzlüklerinde yer alan akarsular, kum ve çakıl yığılmasından oluşan birikinti konilerini meydana getirir. Ankara’da hipodromdan başlatarak batıya doğru uzanan geniş alanlar, AOÇ, Çubuk ovası, Mürtet ovası ve Malıköy ovası bu nitelikteki yerlerdir. Gazi mahallesi Şeker fabrikası, AOÇ kenarındaki yerleşik fabrikalar ve bazı küçük sanayi tesisleri bu tür düzlüklerde yer almıştır. ”(Ankara 1985’den 2015’e:1987).
“850-900 m. yükseltideki alçak seki düzlüklerinin Ankara Çayı güneyi ve kuzeyinde yer alan bölümleri büyük ölçüde kentsel kullanıma açılmıştır. Yenişehir, Maltepe ve Bahçelievler’in bir kısmı alçak sekilere yerleşmiştir. Atatürk bulvarı ve Necatibey caddesi bu düzlükler arasındaki vadilerden geçmektedir. Sincan ve Etimesgut güneyindeki alçak sekiler kısmen kentleşmiş, Çubuk-Esenboğa, Gölbaşı ve Malıköy’deki alçak seki düzlükleri ise tarımsal amaçlı kullanımlarını korumaktadır.” (Ankara 1985’den 2015’e:1987).
“900-1000 m. yükseltideki yüksek sekiler, Ankara kentinin büyük bir bölümünü oluşturur. Yüksek sekilerdeki zeminin taşıma gücü yüksektir.”(Ankara 1985’den 2015’e:1987).
“1000-1100 m. yükseklikteki alçak platolar, 1990 yılı Ankara kent formunun kuzey ve güneyindeki dış halkaların yerleştiği bölümlerde yer alır. Genellikle derin vadilerle parçalanmış olan alçak platoların çevresi de genelde yamaçlarla sarılmıştır. ”(Ankara 1985’den 2015’e:1987).
“1100-1200 m. orta yükseklikteki platolar, Ankara jeomorfolojik yapısı içinde yerleşmenin en üst sınırında kalırlar. (Ankara 1985’den 2015’e:1987).
“1200-1500 m. yükseklikteki yüksek platolar dağ eteklerindeki aşınım düzlükleridir. Ankara çevre köyleri içinde yüksek platolarda yer alan köy sayısı sınırlıdır. Bunlar arasında bulunan Yakup Battal, Kıbrıs, Dikmen köyleri de platoların vadi yamaçlarına saklanmışlardır. İklim koşulları açısından yaşantısı zor alanlar oluştururlar.”(Ankara 1985’den 2015’e:1987).

3.5. DEPREMSELLİK
Ankara Deprem Bölgeleri Haritasında genel olarak IV. Derece Deprem bölgesinde kalmaktadır. Bununla birlikte III. Derece Deprem Bölgesine ve civardaki aktif zonlara da oldukça yakın bir konumda yer almaktadır.
Ankara’nın yerleşimi genel olarak üç ayrı cins zemin üzerinde bulunmaktadır:
1. Genç alüvyal dolgu zeminler.
2. Eski nehir terasları ve Pliyosen yaşlı dolgu zeminler.
3. Paleozoyik yaşlı şist ve grovaklar, daha genç kalker ve volkanik kayaçların oluşturduğu kaya zeminler.
Genç alüvyal dolgu zeminler, Çubuk ve Ankara Çayı vadilerinde toplanmış, gevşek yapılı çakıl, kum, şist ve killerden oluşmakta ve kalınlıkları 20-50 m. Arasında değişmektedir. Taşıma güçleri 1 kg/cm² den daha azdır. Ampirik olarak hesaplanan hakim titreşim periyodları 0,5-0,8 sn arasındadır .
Eski alüvyal ve Pliyosen yaşlı dolgu birimler kentin güney ve kuzeyinde oldukça geniş alanları kapsamaktadırlar. Kalınlıkları 5-250 m. arasında bulunmuştur. Çok değişik seviyelerde yeraltısuyu taşırlar. Taşıma gücü 1-4 kg/cm² arasında değişmektedir. Ampirik olarak hesaplanan hakim titreşim periyodları kalınlıklarına bağlı olarak 0,4-0,8 sn arasında değişmektedir.
Kentin tepelerini oluşturan kaya zeminler kuzeyde genç volkanik, dasit, andezit, bazalt ve tüflerden oluşmaktadır. Güney ve güneybatıda ise kristalen şist, grovak, kalker ve mermerlerden oluşan, Paleozoyik yaşlı Elmadağ serisi hakimdir. Taşıma güçleri çok yüksek ve hakim titreşim periyotları çok kısadır (0,1-0,2 sn).
Ankara yaklaşık 100 km. Kuzeyinde bulunan Kuzey Anadolu Fayı ile yaklaşık 90-100 km. Güneydoğusunda bulunan Kırşehir-Keskin fay zonundaki depremlerden önemli ölçüde etkilenmiştir.
Ankara, 50 km.lik bir alan içinde oluşacak küçük depremlerin (M<5.5) ve 70-100 km.lik uzaklıklar arasında oluşacak büyük depremlerin (M>7.0) etkisi altında kalan bir kenttir.
Ankara’yı etkileyen deprem kaynakları 90-120 km. uzaklıkta olduğundan kent uzun periyodlu yüzey dalgalarından daha çok etkilenecektir. Bu dalgaların özellikle genç alüvyal alanlarla kalın Pliyosen dolgu alanlar üzerinde rezonans nedeniyle genliklerinin büyümesi olasılığı vardır. Kaya zeminlerle, doğal titreşim periyodları 0,5 sn.nin altında olan zeminler genellikle daha küçük yer hareket ivmesi vereceklerdir.
Genç alüvyonlar ve Pliyosen yaşlı kalın dolguların bulunduğu alanlar ve üstünde bulunan yapılarda, civarda olabilecek depremlerde daha büyük ivme değerli ve daha uzun deprem devam süresi verebilecek en tehlikeli yerlerdir.
Bu durumda gittikçe yükselen ve dolayısıyla titreşim periyodları zemin hakim titreşim periyoduna oldukça yaklaşmış olan bu yöredeki yapılara deprem kuvvetlerinin etkimesi daha büyük olacaktır (Ergünay, O. : 1976).
Ankara’da yakın tarihte hasar yapıcı (m>7.0) büyük deprem oluşmamakla birlikte, civarındaki aktif zonlardan dolayı her zaman risk altındadır.
İmar planlarının hazırlanması, arazi kullanım kararları ve kullanma yoğunluklarının saptanmasında deprem riskini arttıracak kararlardan kaçınmak gereklidir.



Tablo 1: Ankara İli ve İlçeleri İçin Deprem Bölgeleri (Ankara 2025)
4. ANKARA’NIN TOPLUMSAL BÜNYESİ

4.1. NÜFUS YAPISI

4.1.1. Nüfusun Zaman İçerisindeki Gelişimi

Ankara kentsel nüfusu, 1923 yılında başkent fonksiyonunun yüklenmesiyle birlikte, Cumhuriyet döneminde hızlı bir artış eğiilmine girmiştir. Kentte 1927 yılı itibariyle 74553 kişi yaşarken, bu rakam 1970’te 1209000’a ulaşmıştır. Bu 16 katlık bir artışa denktir. Bu periyod içerisinde ise kentsel alan 46 kat artmıştır.

Tablo 2: Ankara’nın Yıllara Göre Nüfus ve Alansal Değişimi (Nüfus İşgücü Çalışması:1976)
YILLAR NÜFUS ALAN
1927 74553 300 ha
1932 110000 710 ha
1944 220000 1900 ha
1956 455000 3650 ha
1970 1209000 14000 ha

Ankara nüfusu, Türkiye toplam ve kentsel nüfusuyla karşılaştırıldığında, Ankara’nın 1927-1975 dönemleri arasında önemli nüfus artışına tanık olduğu görülmektedir. Bu dönemler içerisinde Ankara nüfusunun toplam ülke ve toplam kent nüfusu içerisindeki payı artmaktadır. Ankara’nın gelişim sürecini 1927-1950, 1950-1970 ve 1970-1990 olarak 3 periyoda ayırırsak, ilk dönem olan 1927-1950 yılları arasında Ankara, Türkiye kentsel nüfus artışının iki katı hızıyla büyümektedir.

Bu dönemi izleyen 1950-1970 döneminde Ankara nüfus artış hızı hala Türkiye kentsel nüfus artışının üzerindedir. Özellikle 1950-1955 döneminde Ankara nüfusu ikiye katlanmıştır. 1950’lerden sonraki hızlı artış ülkedeki değişmeye ve kentleşmeye paralellik göstermiştir. Bu durum, bu dönem içerisinde kırsal alanlardan büyük kentlere (İstanbul, Ankara, İzmir) olan yoğun göçlerin sonucudur.

Yıllar Türkiye Nüfusu (Bin) Türkiye Kentli Nüfusu (Bin) Ankara Nüfusu Türkiye Kentli Nüfusu Oranı Ankara'nın Kentli Nüfus İçindeki Oranı Ankara'nın Toplam Nüfus İçindeki Oranı
1927 13648 2223 74553 16,28 3,35 0,546
1935 16158 2721 122720 16,84 4,51 0,759
1940 17821 3216 157242 18,05 4,89 0,882
1945 18790 3466 226712 18,44 6,54 1,206
1950 20947 3924 228536 18,73 7,35 1,377
1955 24065 5425 451241 22,54 8,32 1,875
1960 27755 7200 650067 25,94 9,03 2,342
1965 31391 9343 905660 29,76 9,69 3,466
1970 35605 12724 1236152 35,74 9,71 3,471
Tablo 3: Türkiye-Ankara Karşılaştırmalı Nüfus Oranları (Nüfus İşgücü Çalışması:1976)

1970-1990 dönemi, diğer dönemlerin aksine, Ankara nüfus artış hızının Türkiye kentsel büyüme hızının altına düştüğü dönemdir. Bu durum, diğer bölgesel merkezlerin gelişimlerinin açıklanması yönünde bir ipucu olarak değerlendirilebilir. Buradan, Ankara’ya yoğun olarak göç veren illerin bulunduğu kesimlerde, bölgesel merkezlerin nüfus kazanması gibi bir sonuca da varılabilir.

Türkiye nüfusu, 1935-1970 yılları arasında büyük ölçüde doğal artış nedeniyle 2,2 katına çıkmış, kentsel nüfus ise 4,7 katına yükselmiştir. Aynı dönemde Ankara’nın nüfusunun da 10.1 katına çıktığını görüyoruz. Başka bir deyişle, ülkede doğal artışın çok üzerinde bir kent nüfus artışı izlenmektedir. Ankara ise bu kentsel büyüme içinde yüksek pay almıştır. Tablo 3’ten da izlenebileceği gibi, Ankara’nın Türkiye nüfusu içindeki payı artarken, Türkiye kentsel nüfusu içindeki payı da artmış ve 1935’lerde, Türkiye kentsel nüfusunun ancak %4,5’ini oluştururken, 1970’de bu yüzde 10’a kadar çıkmıştır.

Kentleşme süreci 1950’lerden sonra birdenbire hız kazanmaktadır. Tablo 3’ten izlenebileceği gibi, 1000’den fazla nüfuslu yerlerin büyüme hızı %14’ten %38’e, Ankara’nın büyüme hızı ise %27’den %53’e çıkıyor. Ankara’nın yüzde olarak en büyük artışı da bu seneler arasında oluyor. Daha sonra oransal olarak büyüme hızı davamlı düşüyor. Ancak mutlak değer olarak, her 5 yılda Ankara nüfusuna eklenen miktar devamlı artıyor. 1950-55 arası 163000, 1955-60 arası 199000, 1960-65 arası 255000, 1965-1970 arası 331000 ve 1970-75 arası 464000 kişinin eklenmiş olduğu görülüyor.

1950’lerden sonra hızlanan kentleşme süreci içinde, öncelikle Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde nüfus artışı görüldüğü söylenebilir. Ancak, özellikle 1960’ların ikinci yarısında, diğer kentsel merkezler de hızla büyümüştür. Bu büyümenin yapısına bakacak olursak, 1960-65 ve 1965-70 arası, hem kent sayısının, hem de kent nüfusunun arttığını görürüz. Özellikle 1965-70 arası, 100000’den büyük kentler nüfusuna 1,11 milyon kişi eklendiğini görürüz. Ancak, 1970-75 arası aynı hızlı büyüme izlenmemektedir. Nitekim,hem nüfusa eklenen mutlak dğer düşmüş, hem de 100000+ kent sayısında önemli bir artış olmamıştır. Bu dönemde, ortalama kent büyüklüğü artmış ve 200000’e yaklaşmıştır.

Tablonun 1970’lere kadar olan bölümünün yorumunu yapacak olursak, Ankara, İstanbul, İzmir dışındaki kentlere yığılmanın arttığını ve yeni merkezler geliştiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Ancak, 1975 yılı rakamları bu eğilimin devam etmediğini belirtmemiştir. Bu nedenle 1970-75 yılları arasındaki gelişme çok önemlidir. Nitekim, bu dönemde, Ankara’nın o zamana kadar düşme gösteren beş yıllık büyüme hızında da artış görülmektedir. 1970’e kadar süren eğilimin hangi nedenle değiştiğinin anlaşılması için nüfusu 100000’nin üzerindeki kentlerin incelenmesi gerekir.

4.1.2. Ankara’nin Diğer Kentlerle Karşılaştırılması

Ankara kentinin Türkiye’deki diğer büyük kentler (100000+) arasında nüfus büyümesi bakımından durumu çok ilginçtir. Türkiye’de 1970 nüfus sayımı sonuçlarına göre 100000’den kalabalık kentlerin 1940 = 100 kabul edilerek hesaplanan büyüme indeksi şöyledir.

Kentler 1950 1960 1970
İstanbul 118 185 283
Ankara 183 413 769
İzmir 124 161 283
Adana 133 263 399
Bursa 134 198 356
Eskişehir 148 252 356
Gaziantep 126 217 395
Konya 114 212 355
Kayseri 125 195 319
Diyarbakır 106 188 316
Erzurum 112 189 282
Samsun 118 235 360
Sivas 125 224 317
Malatya 134 230 359
Kocaeli 124 252 422
Mersin 121 228 380
Elazığ 115 237 425
Maraş 124 196 379
Adapazarı 138 308 393
Urfa 109 170 284
Kırıkkale 138 375 802
Karabük 143 461 949
Tablo 4:Bazı Kentlerin Büyüme İndeksi (Nüfus İşgücü Çalışması:1976)


Tabloda izlendiği gibi Karabük, Kırıkkale ve Ankara ülkede nüfus büyümesi bakımından en hızlı gelişen kentlerdir. Bunlardan Karabük ve Kırıkkale 1940-1970 arasında sanayileşmeye sahne olmuşlardır. Ankara ise başkent olması ve bağlı olarak hizmetler sektöründe aşırı yığılma görülen bir kent özelliğini taşımaktadır.

4.1.3. GÖÇ

Göç olgusu, Ankara’nın başkent ilan edilmesinden bu yana, Ankara’nın nüfus yapısı ve gelişimini büyük oranlarda etkilemiş, kentin büyümesi yönünde en önemli itici gücü oluşturmuştur. Özellikle kentleşmenin yoğun olarak yaşandığı ve Ankara’nın daha yaşanması daha cazip olduğu dönemlerde göç, Ankara’nın kentsel gelişiminin anlaşılması için en önemli araçlardan birisidir.

Her beş yıllık dönemde, nüfus artışının %70-75 kadarını, çeşitli kırsal ve kentsel alanlardan Ankara’ya gelenler oluşturmuştur. Ankara’nın en çok göç aldığı iller incelendiğinde, göçlerin yoğun olarak Orta ve Doğu Anadolu’dan kaynaklandığı görülmektedir.

1955-1960 1960-1965 1965-1970
Miktar % Miktar % Miktar %
Erkek Göç 81091 54,05 90480 49,66 115580 50,24
Kadın Göç 68927 45,95 91712 50,34 114515 49,76
Toplam 150018 100 182192 100 230095 100
Tablo 5: Yıllara Göre Erkek ve Kadın Göç (Nüfus İşgücü Çalışması:1976)

Bu değerlere göre, göçte sürekli bir artış olmaktadır. Bu artış, hem mutlak değer olarak, hem de oransal olarak gerçekleşmektedir. 1955-1960 arası yıllık ortalama 30000 kişi, 1960-1965 arası yılık 36000, üçüncü dönem olan 1965-1970 arası için ise yıllık 45000 kişilik bir göç olmuştur. 1970-1975 dönemi içerisinde ise, toplam 320000 kişi, yani yılda ortalama 65000 kişinin göç ettiği sanılmaktadır. Bu durum oransal olarak incelendiğinde ise, birinci ve ikinci dönemler arası göç eden nüfus %21, ikinci ve üçüncü dönemler arası artış hızı %36’ya çıkmıştır. 1970-1975 dönemi içinse bu oran, %40 dolaylarında gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, yıllara göre göçteki değişimler incelendiğinde, ilk zamanlarda erkek göçünün kadın göçüne oranla daha fazla olduğu, ancak sonraki periyodlarda ise bu durumun eşitlendiği görülmektedir. Bu durum, eğilimlerin değişmesiyle açıklanabilir. Şöyle ki, 1960’lı yıllara kadar erkeklerin tek başlarına ya da bekar olarak gelme eğilimelri varken, bu tarihten sonta göçün aile ölçeğinde gerçekleştiği söylenebilir.

Bu dönemlere ilişkin olarak belirtilmesi gereken bir diğer şey, toplam nüfus artışı içerisinde göçün payının azalırken, doğal artışın payının artmasıdır. Kuşkusuz böyle bir duruma gelinmesinde kente göç etmit olan doğurgan kadın nüfusunun önemli rolü vardır.

Bölgelere Göre Göç Yapısı:
Tablonun izlenmesinden anlaşılacağı gibi, Ankara’ya en çok göç gönderen iller Doğu ve Orta Anadolu illeri olmaktadır. Özellikle Orta Anadolu’daki 5 ilden (Çankırı, Çorum, Yozgat, Kırşehir ve Nevşehir) gelen göç, kente gelen toplam göçün %25’inden fazlasını oluşturmaktadır. Bu illeri kuzey ve doğuya doğru yayılan ikinci bir kuşak içinde Kayseri, Erzincan, Sivas ve Niğde ile üçüncü kuşakta Gümüşhane, Artvin, Rize, Kars ve Erzurum izlemektedir. Bu 14 ilde yaşayanlar tüm ülke nüfusunun %18’ini oluştururken, Ankara’ya yolladıkları göç kente gelen göçün %50’sinden fazlasını tutmaktadır.

Bu bölge illerinin ortak özelliklerini arayacak olursak, Çankırı, Çorum, Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Kayseri, Niğde gibi illerde yakınlığın önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu illerden Kayseri, Sivas, Erzurum, Erzincan ve Rize dışında kalanlarda sanayileşme ve kentleşme oranları çok düşüktür. Buna karşılık özellikle Kayseri ve Erzurum bölgesel merkezlerdir, nüfusları 1960,1965 yıllarında 100000’i aşmıştır. Geçmişte daha çok kamu kesimi yatırımlarına dayanan sanayi gelişmesi ile çevreleri için birer merkez oluşturmuşlar, yakın yıllarda da özel sektörün örgütlenmesi ile gelişmeleri artmıştır.

Bu illerden gelen göçün dönemlere göre farklılaşmasına bakarak, Yozgat, Çankırı ve Çorum’dan gelen göçün 1955-60 ve 1960-65 yılları arasında önemli ölçüde arttığını görürürüz. Bu üç ilden gelen göçün toplamı 1955-60 arasında 18000 kişi dolayında iken, 1960-65 arası 43000’e yükselmiş, yani 25000 kişi dolaylarında artmıştır. Buna karşılık diğer 11 ilden gelen göçte önemli farklar görülmemekte, hatta bazılarında azalma bile izlenmektedir. Ancak, bu durum, 1970’lerde ülkede sanayileşme, kentleşme ve toplumsal değişmenin hız kazanması, bununla beraber 100000’in üzerinde kentsel merkezlerin artmasının bir sonucu olarak görülebilir.

Öte yandan Ankara’ya en az göç gönderen iller, Ankara çevresinde kuzey hariç diğer üç yönden en dış kuşağı oluşturmakta, yani mekansal uzaklık artıkça göç azalmaktadır. Bu kuşaktaki 25 il, ülke nüfusunun %33’ünü oluşturmakta, buna karşılık Ankara’ya gelen göçü katkıları %11 dolaylarında kalmaktadır. Ancak bu kuşak içinde, ülkenin en gelişmiş illerinden (İzmir, Bursa gibi) en geri kalmış illerine kadar (Hakkari gibi) çok çeşitli sosyo-ekonomik düzeyde yöreler bulunmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu bölgesinde en az göç gönderen iller genellikle ülkenin en geri kalmış, dışarı ile bağlantısı zayıf, tarımda feodal ilişkilerin egemen olduğu, gelir ve üretimi düşük illerdir. Bu illerin genel özelliklerinden ayrılık gösteren tek merkez Diyarbakır olmaktadır. Ayrıca Maraş ve Urfa da 1970’lerde hızlı büyüyen merkezlerdendir.

Kuzeybatıda Kırklareli, Edirne, Tekirdağ ve Çanakkale de sosyo-ekonomik göstergeleri yüksek olmayan illerdir. Bu illerden olabilecek dış göçün çok daha yakın ve gelişmiş olan İstanbul’a gitmesi doğaldır. Aynı tez, Muğla ve Denizli gibi iller için, İzmir’e yakınlıkları nedeniyle geçerli olabilir.

Ankara’ya gelen göçün çoğunluğunu veren 14 ilin çevresinde, Doğu, İç ve Kuzey Anadolu’da orta yoğunlukta göç gönderen iller yer alıyor. Bunlar doğuda Malatya, Elazığ, Tunceli, kuzeyde Amasya, Tokat, Trabzon, Ordu, Sinop, Kastamonu, İç Batı Anadolu’da ise Bolu, Eskişehir, Bilecik ve Isparta’dır. Bu 13 il, ülke toplam nüfusunun %15,5’ini, göçün ise %17’sini oluşturmaktadır.

Ankara’dan güneye ve batıya yayılan kuşakta ise ortanın altında göç veren iller yer almaktadır. Bunların içinde İstanbul, Kocaeli, Sakarya ve Adana gibi gelişmiş sanayi yöreleri, Balıkesir, Konya, İçel gibi pazara dönük tarımsal faaliyetlerde ihtisaslaşmış iller, G.Antep ve Samsun gibi bölgesel merkezler bulunmaktadır. Bu 15 il toplam ülke nüfusunun %34’ünü, Ankara’ya gelen göçün ise %19’unu sağlamaktadır.

Ortalama Standart Sapma Göç Yoğunluğu ile Korelasyon
1. Ankara'ta olan uzaklık 595,6 307,9 -0,37446
2. 100000 kişiye yatak sayısı 98,3 114,1 -0,10026
3. Sanayi katma değeri (000 000) 102,1 319,8 -0,11603
4. 1000 kişiye düşen lise ve orta okul sayısı 0,032 0,013 -0,03236
5. 1000 kişiye kara taşıt aracı sayısı 2,68 2,5 -0,15859
6. Toplam tarımsal üretim içinde tahıl üretim yüzdesi 56,9 16,34 0,12183
7. Kırsal nüfus başına tarımsal üretim (ton/1000 kişi) 1304,8 769,2 0,17991
8. Kırsal nüfusun toplam nüfusa yüzdesi 74,1 12,1 0,23559
9. 10000'den fazla nüfuslu kentlerin toplam kentsel nüfusa yüzdesi 61,4 24,1 -0,13775
Tablo 6: İllere Göre Göç Yoğunluğu İle İllerin Sosyo-Ekonomik Göstergeleri Korelasyon İlişkisi (Nüfus İşgücü Çalışması:1976)

Sonuç olarak, elde edilen verilere bakılarak Ankara’ya gelen göçün illere göre büyük farklılıklar gösterdiğini söyleyebiliriz. Yukardaki tablodan anlaşılacağı gibi en yüksek korelasyon katsayısını Ankara’ya olan uzaklık vermekte, uzaklığı arttıkça göç azalmaktadır.

Aynı şekilde, kişi başına yatak, lise ve orta okul, kara taşıt aracı sayıları ve, sanayi katma değerleri ve 10000’den fazla nüfuslu kentlerin toplam kentsel nüfusa oranı ile göç yoğunluğu arasındaki ilişki negatiftir, yani bu değerler azaldıkça göç artmaktadır. Buna karşın, kırsal nüfus ve tarımsal üretimle ilgili göstergeler pozitif değerler vermektedir, yani bu değerler yükseldikçe göç yoğunluğu da artmaktadır.

4.1.4. DEMOGRAFİK YAPI

Ankara’da, 15-65 yaş grubu toplam nüfus içinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu yaş grubu yüzdesi Türkiye için izlenen nüfus yüzdesinden yüksektir. (Türkiye 1965 rakamlarına göre, erkek nüfusun %56,7’si, kadın nüfusun ise %57,3’ü bu gruptadır.) bunun nedeni de göç ederek Ankara’ya yerleşen kırsal nüfusun faal yaş gruplarında yığılmasıdır. Özellikle erkek nüfus için bu daha belirgin olmaktadır.

15-64 yaş grubunun Türkiye ortalamasında yüksek olmaksına bağlı olarak 0-14 yaş grubundakiler de Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır. Ancak, yıllara göre dağılıma bakıldığında bu yaş grubunda devamlı bir yükselme izlenmektedir. Bunun nedeni ise, yine göç nedeniyle her yıl doğurgan yaş gruplarındaki kadın sayısına eklenen nüfustur.

1955 1960 1965 1970
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
0—4 9,78 13 10,3 13,41 11,02 13,25 11,15 12,25
5—9 8,83 11,67 9,47 12,36 10,98 13,1 11,27 12,09
10—14 7,6 8,77 8,77 9,76 9,89 10,38 11,3 11,36
15—19 11,34 9,08 11,83 8,55 12,43 9,79 12,64 10,57
20—24 21,45 10,63 18,16 10,03 14,33 9,25 14,24 10,14
25—29 11,17 10,57 10,5 9,91 8,94 8,98 8,45 8,28
30—34 7,73 7,84 8,74 8,85 8,58 8,15 6,69 7,74
35—39 5,01 5,76 6,21 6,58 7,18 7,34 6,6 6,95
40—44 5,77 5,58 3,8 4,19 4,82 4,76 5,4 5,68
45—49 3,84 4,44 4,31 4,15 2,96 3,18 3,74 3,71
50—54 3 3,84 2,93 3,5 3,42 3,38 2,4 2,68
55—59 1,99 2,91 2,07 2,73 2,17 2,55 2,34 2,46
60—64 1,12 2,39 1,44 2,43 1,51 2,28 1,52 2,25
65—69 0,48 1,21 0,73 1,53 0,95 1,57 1,03 1,53
70—74 0,37 0,94 0,38 1,03 0,44 0,98 0,68 1,09
75+ 0,48 1,4 0,37 0,99 0,38 1,06 0,57 1,22
Tablo 7: Yıllara Göre Erkek-Kadın Yaş Gruplarının Nüfus Oranları (Nüfus İşgücü Çalışması:1976)


Şekil 1:1970 yılı yaş piramidi


4.1.5. METROPOLİTEN ALAN İÇİNDEKİ YERLEŞMELERİN NÜFUS YAPISI

Metropoliten alan içindeki akım ilişkilerindeki değişmeler metropoliten alandaki yerleşmelerin büyüme hızları ile ilişkilidir. 1975 yılına kadar Ankara kent nüfusu yüksek oranlarda artarken bu tarihten sonra nüfus artışı yavaşlamıştır. Bu durum metropoliten alandaki yerleşmelerle Ankara arasındaki trafiğin 1970-1980 dönemindeki hızlı artışı ile tutarlıdır.

İlçenin Adı NÜFUS
Toplam Nüfus Kent Köy Bucak Sayısı Belde Sayısı Mahalle Sayısı Köy Sayısı
Merkez Ankara 114419 114419 1 240 18
Altındağ 348254 335096 13158 1 1 1
Ayaş 17581 4454 13158 2 8 21
Bala 42206 3899 38307 2 2 5 62
Beypazarı 36435 12830 23605 3 4 14 65
Çankaya 683210 653290 29920 1 2 4 43
Çamlıdere 49539 10857 38682 2 2 6 102
Çubuk 18982 3759 15223 1 1 8 40
Delice 25942 2967 22975 3 10 33
Elmadağ 23852 11196 12656 2 6 12
Güdül 18153 4459 13694 1 4 26
Haymana 51256 5739 45517 2 2 3 87
Kalecik 29784 5804 23980 2 1 6 56
Keskin 40769 8581 32188 1 3 6 71
Kırıkkale 30186 38528 1 5 27 48
Kızılcahamam 36645 6017 30628 3 1 5 109
Nallıhan 32713 7554 25159 2 1 3 79
Polatlı 74366 32326 42040 2 1 10 88
Sulakyurt 16163 2070 14093 1 3 26
Şereflikoçhisar 75675 16982 58693 1 5 21 92
Yenimahalle 175528 133347 42181 3 2 7 65
TOPLAM 2041658 1467304 574354 27 43 397 1143
Tablo 8: 1970 Yılı İlçe Nüfusları (DİE,1970 Nüfus Sayımı)

Ankara’ya en yakın ilçelerden ve birer banliyö niteliğinde olan Sincan ve Gölbaşı metropoliten alanda nüfusları en hızlı artan yerleşmelerdir. On yıllık dönemde Sincan’ın yıllık ortalama nüfus artış hızı binde 109 olmuştur. Gölbaşının yıllık nüfus artış hızı binde 96’dır.

Ankara’ya 35-40 km. uzaklıktaki yerleşmelerden nüfusu 18982 olan Çubuk, binde 35, nüfusu 25852 olan Elmadağ binde 34 yıllık nüfus artış hızları ile Ankara kentine göre daha hızlı, yaklaşık Ankara ili kentsel ortalaması düzeyinde büyüme göstermişlerdir.

Ankara metropoliten alanında metropoliten merkeze günlük ev-iş seyehatlerinin yapıldığı önemli bir kentsel alan oluşmamıştır. İlk 35-40 km.lik kuşakta büyük yerleşmeler oluşmadığı gibi, gelişmiş ülke metropollerinde görülen konut ve çalışma yerlerinin metropoliten alan içinde desentralizasyonu süreci yaygınlık kazanmamıştır. Son yıllarda en yüksek nüfus artışlarının Sincan, Gölbaşı gibi Ankara’nın banliyösü niteliğindeki yerleşmelerde görülmesi kentin eklemeler şeklinde büyüdüğünü göstermektedir. Metropoliten merkeze 75 km. uzaklıktaki Kırıkkale, kamu kuruluşlarıyla eliyle burada yoğunlaşan sanayi yatırımlarının etkisiyle son yıllarda önemi giderek artan bir alt merkez niteliğini kazanmıştır. Bölgesel trafik akımları sayımları, Kırıkkale’nin artan önemine paralel olarak Ankara-Kırıkkale arasındaki trafik hacminin, İstanbul yolu trafiğine eşit ağırlığa eriştiğini göstermiştir.


4.2. SOSYAL YAPI

Ankara kenti, meydana gelen hızlı kentleşme ve göç hareketleri neticesinde, sosyal yapısında önemli çelişkileri barındırmıştır. Bunun nedeni, Ankara’nın yapısı itibariyle çok farklı bölgelere ait kültürel değerlerin bir kompozisyonunu içermesidir. Kuşkusuz bunda en büyük rol Ankara’nın almış olduğu göçtür. Ankara’nın toplumsal yapısı özellikle Orta Anadolu’nun etkisindedir.

Kentin Türkiye ortalamasının üzerinde bir çalışan nüfus oranına sahip olması, kentin başkentlilik fonksyonundan kaynaklanmaktadır. İdari fonksyonların bu kentte toplanması, şehirde alım gücü yüksek ve batı tarzı yaşamı benimsemiş bir nüfus yapısının oluşmasını sağlamıştır.

Kentteki nüfusun eğitim düzeyine bakıldığında Ankara İli’nde okuryazarlık oranın, Cumhuriyet dönemi boyunca, erkeklerde ve kadınlarda Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu görülmüştür.

6 ve daha yukarı yaştaki nüfusun bir milyona ulaştığı 1950’lerde Ankara’da her iki kişiden biri okuryazardı. 1975’te ise; her 100 kişiden 78’i okuma-yazma bilmekteydi. Bu sayı erkekler için 87, kadınlar için 67 idi. Aynı yıl Türkiye için ise okuryazarlık oranı %62 idi ve her 100 erkekten 75’i, her 100 kadından ise 48’i okuryazardı.

Yıllar Toplam% Erkek% Kadın%
1950 45.1 57.5 30.9
1955 52.7 67.1 35.4
1960 54.9 67.7 39.6
1965 65.2 78.7 49.7
1970 79.2 88.3 68.6
Tablo 9: 6 Ve Daha Yukarı Yaşlarda Okuma Yazma Bilen Nüfus (Yurt Ansiklopedisi)


4.3. EKONOMİK YAPI
Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da kamu ve diğer hizmetlere yönelik faaliyetler, imalat sektörüne yönelik faaliyetlere oranla daha baskın olmuştur. Bu durum gerek istihdamın işkolları arasındaki dağılımından, gerekse Ankara’nın Türkiye’nin sınai üretimine yapığı katkıdan anlaşılabilir.

1955-80 yılları arasında Ankara’da sanayide çalışanların kentteki faal nüfus içindeki payı sürekli olarak Türkiye kentsel ortalamasının %7-10 altında, hizmetlerde çalışanlarınki ise %15-20 üstündedir (Bademli:1986). Tablo 10 Ankara’daki ekonomik faaliyetlerin yoğunlaşma oranını göstermekte, tabloda kentin kentin ekonomik faaliyetler açısından Türkiye ile karşılaştırıldığında, hangi sektörde ne durumda olduğu görülmektedir. Görüldüğü üzere Ankara hizmetler açısından Türiye ortalamasının üstünde bir yoğunlaşmaya sahiptir. Hizmetlerde çalışanların oranındaki bu yükseklik Ankara’nın başkentlik işlevinden kaynaklanmaktadır.



Sektörler 1950 1955 1960 1965 1970
Tarım 0,30 0,37 0,35 0,36 0,34
Maden İstihracı 0,10 0,19 0,13 0,14 0,26
İmalat Sanayi 0,60 0,60 0,60 0,57 0,58
Elektrik,Havagazı,su 2,03 1,66 1,30 1,66 1,42
İnşaat 2,03 1,53 1,40 1,34 1,01
Toptan ve Perakende Ticaret 1,10 0,97 0,94 1,13 0,88
Ulaştırma, Haberleşme , depolama 1,28 1,05 1,10 1,13 1,04
Mali kurumlar, sigorta, taşınmaz mallara ait işler, yardımcı iş hizmetleri x x x x 1,91
Toplum hizmetleri 2,01 1,53 1,45 1,53 1,55
İyi tanımlanmamış faaliyetler 0,92 1,46 1,30 1,18 1,04
Tablo 10: Sektörlere Göre Yoğunlaşma Oranları (Türel:1986)

Ankara kenti 1970 yılına gelindiğinde, ticari faaliyetler bakımından da, konumu göz önünde bulundurulduğunda önemli bir merkez niteliğine kavuşamamış, iç ve dış ticaret bakımından İstanbul’un altında olmasının yanı sıra, dış ticaret bakımından coğrafi konum açısından avantajlı olan İzmir kentinin seviyesine erişememiştir. Nitekim ANPB (Ankara Nazım Plan Bürosu) 1970 yılı itibariyle hazırladığı çalışmasında Ankara’nın, bölgesinde üretilen pek çok malın ticaret ve transit amacı ile bu kentte toplanmaması, ürünlerin dış bölegelere dağıtımım için depolama servislerinin varolmaması ve bu alım-satım için gerekli mali işlemler için gerekli olan borsa sisteminin etkin olarak bulunmaması bağlamında bir metropolün özelliklerinin birçoğuna sahip olmadığını belirtmiştir. Türel Ankara’da sınai faaliyetlere çalışanların oranının gerek Bogota, Seul, Manila gibi gelişmekte olan ülke başkentlerine, gerekse gelişmiş ülke başkentlerine oranla çok düşük olduğunu belirtmiştir(Türel:1986).

4.3.1. İstihdamın Sektörel Dağılımı:
Ankara’nın çalışan nüfusunun sektörler arasındaki dağılımı, kentin başkentlilik işleviyle şekillenmiştir. 1970 yılı itibariyle Ankara kentinin işgücü yapısına baktığımızda, çalışan nüfusun toplam nüfus içinde %30-40 dolaylarında olduğunu görürüz. Bu yüzdeyi oluşturan 393.105 kişilik çalışan nüfusun 17500’ü devlet memuru olarak çalışmakta ve bu sayı, tüm Türkiye’de çalışan devlet memurlarının ¼’ünü kapsamaktadır. Tablo 11, özellikle toplum hizmetleri ile sosyal ve kişisel hizmetlerde gözlenebilen bu yoğunlaşmayı ortaya koymaktadır. Bunun yanında Akçura bu sayının, kentin faal nüfusunun %5.5’ini kapsaması sebebiyle Ankara’nın bir memur kenti olarak tanımlanamayacağına dikkat çekerek (Akçura:1971), başkentlik işlevinin devlet idaresinin dışındaki bazı kesimlerde de önemli yoğunlaşmalara neden olduğunu belirtir. Tablo 12 başkentlilik fonksyonuyla doğrudan ya da dolaylı olan iş kollarını ilk dört başlık altında ele almakta, beşinci başlık kentin bu özelliğinden bağımsız olarak istihdamın yoğunlaştığı faaliyetleri incelemektedir. Akçura bu tabloda orduyu ele alırken erleri ayrı bir grup olarak incelemiş, buna sebep olarak erlerin maaş almamalarını ve kent hayatından kopuk olmalarını göstermiştir.

Sektörler 1950 1955 1960 1965 1970
Tarım 6.14 6.4 3.77 3.91 4.05
Maden İstihracı 0.15 0.26 0.2 0.19 0.35
İmalat Sanayi 12.81 12.87 13.76 13.63 13.37
Elektrik,Havagazı,su 0.88 0.91 0.62 1.06 0.37
İnşaat 5.29 8.56 8.93 10.07 6.93
Toptan ve Perakende Ticaret 11.03 10.44 12.30 11.01 11.60
Ulaştırma, Haberleşme , depolama 5.2 6.19 7.35 7.33 6.57
Mali kurumlar, sigorta, taşınmaz mallara ait işler, yardımcı iş hizmetleri * * * * 6.19
Toplum hizmetleri 44.31 22.29 25.87 28.03 45.05
İyi tanımlanmamış faaliyetler 14.4 32.04 27.13 24.76 5.49
Toplam çalışan sayısı 117.075 203.162 266.550 335.125 393.105
Tablo 11: Toplum Hizmetleri ile Sosyal ve Kişisel Hizmetlerde Yoğunlaşma (Türel:1986)
Akçuranın bahsini ettiği diğer kesimlerden biri olan ordu istihhdamın özel olarak Ankara’da yoğunlaştığı kollardan biridir. Türkiye’de kentlerin faal nüfusunun %11.4’lük bölümünü kaplayan ordu çalışanlarının oranı Ankara’da %16’ya varmaktadır. Müze araştırma enstitüsü veya siyasi partiler olsun, yardım kuruluşları, odalar ve sendikalar olsun devlet tarafından yürütülmeleri veya devletle yakın bağlar kurmayı zorunlu kılmaları nedeniyle istihdamın yoğunlaştığı diğer faaliyetlerdir. Eğitim ve sağlık hizmetlerindeki yoğunlaşmalar da yine devletin başkente tanıdığı öncelikten kaynalanmaktadır.

Çalışanlar Yoğunlaşma
Sayı % a/a* a-a*
1-Başkentlik fonksiyonu Toplam 52,4 17,3 2,4 30,4
Devlet idaresi 29 9,4 2,5 17,5
Ordu 13 4,2 2 6,5
Direkt ilgili hizmetler 7,6 2,5 2,5 4,5
2-Devletin İktisadi Faaliyetleri Toplam 22 6,9 1,9 10,7
Demiryolları 4,2 1,4 1,5 1,3
Havayolları 1,2 0,4 2,6 0,7
Sigortacılık 1,6 0,5 2 0,8
Devletle ilgili toptan ticaret 4,9 1,3 1,8 2,1
Bankacılık 10,1 3,3 2,4 5,8
3-Devletin Sosyal Faaliyetleri Toplam 19,6 6,3 1,5 6,7
Eğitim 11,9 3,8 1,5 4
Sağlık 7,7 2,5 1,6 2,7
4-Ordu Toplam 36,5 11,8 1,4 9,4
5-Başkentle dolaysız ilişkisi bulunmayan yoğunlaşmış faaliyetler Toplam 46,9 15,2 1,4 14
İnşaat 31,4 10,1 1,3 8
Gaz,su,elektrik 3,3 1,1 1,6 1,3
Yoğunluk görülen imalat alt Kesimleri 3,5 1,2 1,6 1,3
Yoğunluk görülen perakende alt Kesimleri 5,6 1,8 1,5 1,9
Eğlence hizmetleri 3,1 1 1,9 1,5
6-Yoğunluk Görülmeyen Faaliyetler Toplam 131,3 42,3 0,5 -71,7
GENEL TOPLAM 309,7 100 1 0
Tablo 12: Başkentlilik Fonksyonuyla İlşkisi Olan İş Kollarının Yoğunlukları (Akçura:1971)
1970 yılı itibariyle, ANPB’nin yaptığı bir çalışma da Ankara’da hizmet sektöründeki yığılmayı ortaya koymaktadır (Tablo 13) ve bu oranda kamunun payı ifade edilmektedir. Nitekim başkentliğe bağlı olarak yer alan kamu işyerleri, eğitim ve sağlık kuruluşlarında (toplam 910 kuruluş) 111.626 kişinin çalıştığı ve toplam çalışanların %30’unun kamu sektöründe toplandığı ifade edilmektedir(ANPB:1977).Büro raporunda batı ülkelerinde hizmet kenti olarak gelişmiş yerlerde dahi bu oranın %50-51’i geçmediğini (Elbette bu oran raporun yazıldığı dönemde dünyanın içinde bulunduğu ekonomik durum için geçerlidir.) ve Ankara’nın durumunun ekonomik yapıdaki sağlıksızlığı gösterdiğini işaret etmektedir.

SEKTÖR İşgücü %
Tarım 17800 4.51
İmalat 53597 13.52
İnşaat 27487 6.93
Ulaştırma , Haberleşme 26048 6.57
Ticaret 33364 8.41
Hizmetler ve iyi tanımlan. 238112 60.05
Toplam 396508 100
Tablo 13: Hizmet Sektörü (Türel:1986)

Öte yandan aynı tarihte Ankara’nın sınai faaliyetlerdeki istihdam oranı İstanbul’dan %18, İzmir’den %12.8, Bursa’dan %17.5 ve G. Antep’ten %10.5 daha azdır(Bademli:1986). Ankara’da faal nüfusun ancak %13.6’sı (54000 kişi) sanayi sektöründe çalışmaktadır (bkz. Tablo 10). Akçura bu oranın 1950 verileriyle yaklaşık olarak aynı olduğunu(Tablo 12) ve bunun sanayide çalışanların sayısındaki artışın sadece kentsel büyüme ile paralel olduğunu gösterdiğine dikkat çeker(Akçura:1971). Bu dönemde İstanbul’da faal nüfusun %30’u, İzmir’de %25’i, Bursa’da %30’u ve G. Antep’te %23’ü sanayi sektöründe çalışmaktadır. Aynı şekilde Ankara ticaret, haberleşme, ulaşım, depolama ve özel sektöre yönelik hizmetlerde de İstanbul’a oranla daha sınırlı bir faal nüfus barındırmaktadır. Nitekim ANPB’nin yaptığı araştırmaya göre 1970 Ankara’sının tüm ilçeleri toptan ticaretini İstanbul ile yapmaktadır. Bu verilerin ışığında kentin bölgesel etki alanının, veya bölgesi ile olan ilişkilerinin, yani toplayıcı ve dağıtıcı fonksyonlarının zayıf olduğu sonucu çıkarılabilir.

1970 yılındaki ekonomik faaliyetleri incelerken özellikle 1955-65 yılları arasında inşaat sektöründeki canlılığa göz atmak gerekmektedir(Tablo 12). Türel inşaat sektörünün bu hareketliliğini kat mülkiyeti kanununun etkisiyle yap-satçıların hızla mevcut stoğu yenilemeleri ve boş arsalar üzerinde kat karşılığı konut inşa etmelerine, aynı zamanda kişisel birikimlerin SSK ve Emlak Kredi Bankası kredileriyle emekli ikramiyelerinin konut alımı için yeterli finansmanı büyük oranda karşılayabilmesi sebebiyle talebin artmasına bağlamakadır(Türel:1986).

Ankara’daki faal nüfus incelenirken göz önünde bulundurulması gereken bir başka konu da kentteki kalabalık öğrenci nüfusunun bulunmasıdır. Bunun yanı sıra göç eğilimleri, savaşın hemen ardından gelen dönemde kentteki erkek nüfusunu arttırmıştır. Bununla beraber 1970 yılına yaklaşıldıkça bu dengesizlik düzelmiş ve nüfustaki kadın oranı arttırmıştır. Artan kadın ve öğrenci nüfusu azalan çalışan nüfusunu açıklamaktadır(bkz Tablo 14).
1945 1950 1955 1960 1965 1970
E 82,71 80,32 89,29 86,39 84,61 79,19
ANKARA K 15,11 15,81 14,5 12,01 11,78 15,83
T 57,91 54,93 61,26 57,32 54,03 50,99
E 82,19 85,68 89,32 83,69 81,47 70,25
TÜRKİYE K 9,85 20,77 18,06 8,89 8,92 10,84
KENTSEL T 49,33 48,56 57,88 50,51 48,7 42,95
Tablo 14: Çalışan nüfusun aktif yaştaki nüfusa oranı (1945-1965: 15 ve daha büyük yaştaki,1970 sonrası: 12 ve daha büyük yaştaki) (Nüfus İşgücü Çalışması:1976)

4.3.2. Uluslararası ve Bölgesel Pazarlara Yönelik Faaliyetler:
Bölgesel Pazara Yönelik Faaliyetler:

1970 yılında Ankara’nın çevre merkezlerle ekonomik faaliyetler bakımından ilişkilerine baktığımızda kentin alt bölgesinde ve kendi içindeki ilçe ve kasabaların birçoğu ile çok yakın bir ilişkisinin bulunmadığı görülmektedir. Nitekim Beypazarı, Polatlı ve Şereflikoçhisar’ın Eskişehir ve Konya’ya; ilin kuzeyindeki merkezlerin Zonguldak, Gerede ve Çankırı’ya; doğudakilerin ise Çorum ve Yozgat’a dönük olduğu görülmektedir.

Ticari faaliyetlere bakıldığında kentin etki alanının darlığı anlaşılmaktadır. Ankara ilindeki kentsel ve yarı kentsel merkezler sadece işlenmiş gıda maddelerinin alımı ile tarımsal ürünlerin satımı için Ankara ilesıkı ilişkile içindedir. Merkezler bunun dışındaki ilişkilerini İstanbul ile yürütmekte hatta Polatlı ve Kırıkkale bazı ticari fonksyonları yüklenerek Ankara’ya rakip olmaktadır.

Öte yandan kentin başkentlilik fonksyonunu yüklenmesinden dolayı sosyal, kültürel ve idari hizmetler yönünden tüm Türkiye’ye hizmet etmektedir.

Akçura Ankara’nın bölge merkezliği fonksyonundaki yetersizliğinin bölgedeki nüfus yoğunluğunun azlığına, başkentlilik nedeniyle şehrin ihtisaslaşmış karakterde gelişmesine ve İstanbul ile bölgedeki diğer merkezlerin rekabetine bağlanabileceğini ifade etmektedir(Akçura:1971). Bu dönemde faal nüfusun sadece dörtte birinin milli pazara yönelik olarak çalışması bu gelişmemişliğin bir başka göstergesidir.

Uluslararası Pazarlarla İlişkiler:

İthalat:
Ankara kara ve demiryollarının kesiştiği bir noktada bulunmasına rağmen nakliyatta önemini koruyan deniz yollarına uzak olması sebebiyle ithalatta kıyısı olan büyük kentlerle yarışamamaktadır. Bunun yanı sıra Ankara’da yapılan ithalatın çoğu ya ithalatçının kendi ihtiyacı için, ya da kent içinde satış için yapıldığından girişimcileri, ithal ettikleri malı bütün Anadolu’ya dağıtan İstanbul ithalatçıları kadar ihtisas sahibi olamamış, daha dar bir çerçevenin içinde kalmışlardır(İl Yıllığı:1973). 1970 yılında kent toplam olarak 276 milyon TL. Civarında ithalat yapmıştır. Bu dönemde Türkiye için bu değer 947.6 milyon Dolar-14 milyar TL’dir.(1970 yılı için verilmiş olan bu değer 10 Ağustos 1970’e kadar 1 Amerikan Doları’nın 9.08TL’ye karşılık geldiği düşünülerek verilmiştir. 10 Ağustos’taki develüasyon sonrası bu değer 15.15TL’ye çıkmıştır (İktisadi Rapor:1971).

İhracat:
Diğer kentlerle, özellikle de ihrac merkezi kentlerle karşılaştırıldığında, Ankara’nın ihracatta önemli bir yere sahip olduğu görülür. Ankara’da ihraca yönelik çok sayıda ürünün bulunmasına karşın, kentin kendi bünyesinde bulundurduğu nüfusun alım gücünün yüksek olması ve iç pazardaki fiyatların tatminkar olması, ticari liman kentlerine uzaklık, riskler, ticari sunumda yetersizlikler ve kalite standartlarının yakalanamaması Ankara’nın ihracatını sekteye uğratmaktadır.

1966 ve 1972 yılı ihracatı karşılaştırıldığı zaman her sahada olduğu gibi ihracatta da büyük artışlar olduğu görülecektir. Özellikle Ankara’dan ihraç edilen sanayi ürünlerinde büyük artışlar olmuştur.(Ankara İl Yıllığı:1973)

1966 yılında Ankara Ticaret Odası kanalıyla 39421157 TL’lık ihracat yapılmış, yapılan bu ihracatta beyaz kristal şeker ve halı ihracı büyük paya sahip olmuştur. Özel ve kamu sektörüne ait 1972 yılında Ankara Ticaret Odası tarafından ihrac edilen maddelerin TL tutarı 657757967TL olmuştur. 1972 yılı Türkiye genel ihracat toplamı10992747 TL olduğuna göre, Ankara’nın ihracattaki payı %6 olduğu anlaşılacaktır(Ankara İl Yıllığı:1973).
1971 1971 1972 1972
Ülkeler Ton TL Tutarı Ton TL Tutarı
Kıbrıs 13692 1631621 875 110250
Macaristan 159900 19364251 33600 5174468
Suriye 40795 6219417 120000 22532756
Cezayir 18950 3813071 900 203590
Nijerya 7300 920403 23250 3336375
İran 21333 3484745 40000 12880000
Kongo 20000 1930500 x X
İsrail x x 77540 11223863
İsrail (Klinger) x x 110425 11234387
Tablo 15: 1971 ve 1972 Yılları İhracat Oranları (Ankara İl Yıllığı:1973)


4.3.3. Katma Değer
1970 yılı Ankara’sının ekonomik faaliyetlerinin Türkiye’ye yaptığı maddi katkılara baktığımızda da kentin sınai faaliyetlerdeki az gelişmişliği anlaşılabilir. 1968 yılında yapılmış bir çalışmaya göre Ankara’da mevcut 16246 işyerinde sağlanan toplam 5.7 milyar kentsel gelirin %37.2’sinin imalat sanayiinden sağlanmakta ve o yıl kentte yaratılan 1.8 milyar TL’lik katma değerin %41.5’inin burada elde edilmektedir. Öte yandan Ankara’da imalat sanayiinin yarattığı katma değerin ülke katma değerine oranı yalnızca %4’tür(bkz. Tablo 16).


Iller Imalat Sanayi Katma Değeri (1968) (mil TL) Katma Değerin Ülke Katma Değerine Oranı %
Adana 619708 3
Ankara 863610 4
İstanbul 6842361 35
İzmir 1986911 10
Tablo 16: Beş Büyük Kentte Katma Değerlerin Durumu (1990 Nazım Plan Raporu:1977)

Ticaret sektörü ise kentte yaratılan katma değerin %30.3’ünü oluşturmaktadır. Öte yandan Türkiye’de bu dönemde ticarette çalışanların %4.8’i Ankara’da çalışmakta iken kent bu sektörde Türkiye’de üretilen katma değerin %3.9’unu yaratabilmektedir. Türel bu durumun Ankara’da ticaretle uğraşanların içinde enformel işlerde çalışanların payının Türkiye ortalamasına göre daha büyük olduğunun göstergesi olabileceğini ifade eder(Türel:1986).

Ana faaliyet kolları önem sırasına göre ele alındığında ilk sırayı hizmet sektörü almakta, onu imalat sanayii ve perakende ticaret izlemektedir. Öte yandan kamu sektörü göz önünde bulundurulmadığı takdirde kentin yarattığı katma değerdeki en büyük pay imalat sektörünün olmaktadır(Tablo 17).



Sektör Çalışan Katma Değer %
İmalat 35361 749340 41,5
Ticaret 17913 548283 30,3
Hizmetler 13122 293419 16,3
Diğer 5992 213985 11,9
Toplam 72388 1805027 100
Tablo 17: Ankara’da Ekonomi Sektörlerinde Yaratılan Katma Değerler (1990 Nazım Plan Raporu:1977)

Sektörlerin kendi içlerine baktığımızda imalat sanayiinin yarattığı 749.340 milyon TL’lik katma değere en büyük katkıyı %25.2’lik payla gıda maddeleri imalatı yapmakta, onu %18.3’lük payla madeni eşya imalatı izlemektedir.

Ticaret sektörünün yarattığı katma değer 548.283 milyon TL’dir. Bu değerin (%30.3) %21.1’i perakende, %9.2’si toptan ticaretten gerçekleşmektedir. Toptan ticarette en büyük pay %23.41 ile gıda maddeleri toptan ticaretinde, perakende ticarette yine %29.2’lik payla gıda maddeleri perakende ticaretinde bulunmaktadır.

Hizmet sektörünün yarattığı 293.415 milyon TL’lik katma değere bakıldığında bunun %57.4’ünü şahsi hizmetlerin, %19.4’ünü iş hizmetlerinin, %10.7’sinin tıbbi ve sıhhi hizmetlerin, %12’sinin ise eğlence sektörünün oluşturduğu görülmektedir.



4.3.4. Vergiler-Gelirler:
Ankara’nın başkentlik fonksyonu 1970 yılında kentin bünyesindeki firmaların toplam sermayelerine ve kentteki bankacılık faaliyetlerinin yapısına da yansımatadır.

1968 yılında Türkiye’de bulunan 1237 anonim şirketten 127’si (%10) Ankara’da, 749’u (%62) İstanbul’da, 117’si (%9.5) İzmir’de bulunmaktadır. Bununla beraber ülkedeki anonim şirketlerin 7.5 milyar liralık toplam sermayesinin 2.1 milyarı (%28) Ankara’da, 3.5 milyarı (%47) İstanbul’da, 0.5 milyarı (%7) İzmir’deki şirketlere aittir. Bu durum Ankara’daki anonim şirketlerin İstanbul ve İzmir’dekilerden daha büyük olduğunu göstermektedir. Şirket başına düşen ortalama gelir İstanbul’da 4.5 milyon civarında iken Ankara’da 17 milyon liradır. Ankara’daki bu yoğunlaşmanın nedeni devlet sermayesiyle kurulan anonim şirketlerin merkezlerinin burada olması ve bu şirketlerin genellikle özel şirketlerden daha fazla ödenmiş sermayeye sahip olmasıdır.

Bankacılık faaliyetlerine bakıldığında, yine 1968 itibariyle, Türkiye’de bulunan 49 bankadan 12’sinin merkezinin Ankara’da, 21 tanesinin İstanbul’da, 2 tanesinin ise İzmir’de olduğu görülmektedir. Bununla beraber ülkedeki 25.3 milyar liralık toplam mevduatın 18.2 milyarı (%72) Ankara’daki, 6.9 milyarı (%28) İstanbul’daki, 63 milyonu (%0.2) İzmir’deki bankalarda bulunmaktadır. Bu dönemde küçük şehirlerde bulunan 14 bankanın toplam mevduatı 100 milyonun altındadır(Bayındırlık Bakanlığı). Akçura Ankara’daki bu fazlalığın devletin sermayesi ve özel kanunlarla kurulmuş bankaların (Denizcilik ve Turizm Bankalar, Emniyet Sandığı hariç) merkezlerinin burada olmasından, aynı zamanda bu bankaların belirli devlet fonksyonlarını yerine getirmek için kurulmasından (İlle Bankası, Ziraat Bankası, vb.) kaynaklandığını belirtmektedir(Akçura:1971).Nitekim tasaruf, ticaret ve iş yatırımlarına yönelik milli bankalarda Ankara ancak, devlet desteğiyle kurulmuş olan İş Bankası sayesinde İstanbul ile eşit paya sahip olabilmiştir. Sadece iş hayatına yönelik yabancı bankaların tamamı merkez şubelerini İstanbul’da açmıştır.

Bu dönemde ülke çapında ödenen vergiye bakıldığında 1967 yılında gelir vergisi beyannamesine tabi 327.000 mükelleften %30’u İstanbul’da, %9’u Ankara’da, %8’i İzmir’de bulunmaktadır. Net gelirlere bakıldığında %50’lik payla İstanbul en baştadır. Onu %9.5’lik payla Ankara ve İzmir takip etmektedir. Tahakkuk eden vergide ise İstanbul’un payı %60, İzmir’inki %9.5, Ankara’nınki %9’dur. Bu veriler bu dönemde vergi beyanamesine tabi, ticari ve diğer işler yapan kişilerin ve ortalama iş hacminin Ankara’daki düşüklüğünü göstermektedir. Kurumlar vergisinde ise Ankara’nın payı %17’ye çıkmakta, İstanbul ve İzmir’in payları sırasıyla %46.7 ve %6.1 olmaktadır.


5. MEKANSAL YAPI

Ankara’nın 1970 yılı itibariyle farklı işlevlere göre arazi kullanımı aşağıdaki gibidir:

ARAZİ KULLANIŞLARI 1970 (1)
(ha)
Düzenli 2769,3
KONUT Düzensiz 6163,7
Toplam 8933
TİCARET- Merkez ve Alt Merkezler 212,3
ENDÜSTRİ VE DEPOLAMA 384
KURUMSAL HÜZMET ALANLARI
Kamu Kuruluşları 321
Uluslararası K. 141
Eğitim 661,7
Sağlık-Sosyal 230,1
Kültür-Eğlence 14,3
Yeşil-Açıkalan-Spor 950,6
ASKERİ ALANLAR 841,5
ULAŞIM-HABERLEŞME-ALTYAPI 1087,8
TOPLAM KENTSEL KULLANIŞLAR 13778,3
TARIM-ORMAN-YEŞİL KUŞAK (Y.K.) 167,2
Tablo 18: Ankara Arazi Kullanımları


5.1. KONUT

Türkiye’de Konut:

1950’lerden sonrası konut sorunlarının tüm ülkede yoğun olarak hissedildiği dönemdir. Konut sorununun kavranması nitelik değiştirmiştir. Aynı zaman diliminde sanayisini de güçlendirmek isteyen Türkiye kentleşme ve sanayileşme hedefleri arasında kaynak dağılımı yapmak durumunda kalmış, yatırımlarını daha çok sanayileşmeye kaydırırken bir takım konut politikalarıyla da ucuz kentleşmenin yollarını aramıştır. Sanayileşen alanlar; elektrik kentlerde üretildiği ve dağıtım sisteminin (enterkonnekte sistem)henüz oluşturulamadığı için kente bitişik alanlardı. Bu dönemde gecekonduların yer seçimleri de bu sanayilerin çevrelerinde oluyordu. Gecekondu hem sanayinin gereksindiği ucuz emeği sağlıyor, hem de kentleşmenin ülkeye maliyetini azaltarak ülkenin sanayiye ayırabileceği kaynakları arttırıyordu.( Tekeli:1996)

1956’da kabul edilen imar kanununda yer alan 6785 sayılı yasa ile planlamada bir üst nazım plan kademesinin gerekliliği kabul edilmiştir ve Türkiye kapsamlı planlama anlayışına girmiştir. Yine aynı kanunda belediye sınırları dışında imar denetimine olanak sağlayan madde, bölge planlamanın gerekliliğinin anlaşıldığını göstermekteydi. 1958 yılında İmar ve İskan Bakanlığı’nın kurulmasıyla konut ve gecekondu sorunu ilk kez hükümet programlarinda yer almaya başlamıştır. Sonunda ,1961 Anayasası’nda “ Vatandaşa konut sağlama” devletin sosyal görevlerinden sayıldı.

1963’te çıkarılan 327 sayılı kanunla 1956’da kabul edilen imar kanunundaki, kullanma izni olmayan yapılara belediye hizmeti götürülemeyeceğine ilişkin kanun değiştiriliyor ve İmar ve İskan Bakanliğinca “gecekondu bölgesi” olarak tespit edilmiş alanlarin belediye hizmeti ve tesislerinden yaralanabilecekleri belirtiliyordu.

Arsa değerlerinin artmasiyla orta sınıf için bir parsel üzerinde tek başına konut sahipliği olanağı kalmamıştı. İlk önce 1954’teki Tapu Kanunu’nda kat mülkiyeti sorunu çözülmüştü, sonra,1966’da bu kanunun eksiklerini kapayan bir “kat mülkiyeti kanunu” yürürlüğe girdi. Bu kanun müstakil mülkiyeti öngörüyordu. yani her kat sahibinin ayrı bir tapu senedi olacakti. bunun yani sıra 1961’de İmar ve İskan Bakanliği yeni bir “Bölge Kat Nazim Plani” hazırlayarak kent içi parselle üzerinde yapı yapma haklarını arttırmıştı. sonra 1965’te Kat Mülkiyeti Yasası kabul edilmiştir. Bütün bu yasal düzenlemeler kent içinde sırasıyla yapsatçılığı ve yıkıp yapma süreçlerini hazırlamıştır.

Devlet bir yandan da sosyal sigorta fonlari ve kredi kanallariyla kooperatifçiliği teşvik ediyordu.

1965 yılına gelindiğinde konut sunum biçimleriyle ilgili ortaya şöyle bir tablo çıkmıştır: Tüm konut sunumunun içinde; gecekondu sunumu payı %35, bireysel üretim %30, yap-satçı üretim %12, kooperatif sunumu %2, devlet sunumu %2 payalmaktadır( Tekeli:1996).

Ankara’da Konut:
2. Dünya Savaşı’ndan sonra Ankara ‘da imarlı alanlar dışında kooperatifler yoluyla yapılaşma sürüyordu. Kent içinde, yüksek arsa fiyatları nedeniyle birçok boş alan vardı. Bu kent içi boş alanlarda yapı yapılabilmesi ancak bu kesimlerde yoğunluk arttırılması ile mümkün olabilecekti. Kat mülkiyetinin arttırılması için ilk baskılar 1948’de noter yasasında kat mülkiyetine olanak tanıyan bir değişiklikle sonuçlanmıştır. Yine bu yıllarda gecekondu olgusu kendini kabul ettirmeye başlamıştı ve ilk kez 1948’de Ankara’daki gecekonduları yasallaştıran bir gecekondu kanunu çıkmıştır.

1950-1970 döneminde konut yapımıyla ilgili ruhsatlı ve ruhsatsız olma kriterleri altında üç tür süreçten bahsedebiliriz. Birincisi yeni alanların imara açılmasını zorlayan kooperatifleşme eliyle üretim süreci, ikincisi kentin imarlı alanlarındaki yoğunlaşma sürecidir. Bu iki üretim şekli ruhsatlı konutları oluşturmuştur. Üçüncü süreç ise ruhsatsız konut olma kriteriyle ele alınacak 1945’lerde beri süregelen gecekondulaşmadır. Ruhsatlı konut alanları 1970 verilerine göre toplam 8933 hektarlık konut alanı içinde 2769.3 hektarlık alan kaplarken, ruhsatsız konut alanı ise 6163.7 hektarlık lan kaplamaktadır.


5.1.1. RUHSATLI KONUT GELİŞİMİ

Kooperatifleşme:
Bu süreç 1924’te Yenişehir, 1932’de Bahçelievler örnekleriyle başlamıştı. Sonra 1948’de Yenimahalle örneği karşımıza çıkar. Yenimahalle gecekondu sürecinin anlatıldığı bölümde daha ayrıntılı değinilecek olan 5218 ve 5228 sayılı gecekondu kanunlarının belediyeye verdiği haklar sayesinde gerçekleştirilmiştir.

1960’lara gelindiğinde ikinci yapılaşma süreci olarak bahsedilecek “yap-sat” sürecinin arsa rantlarını yükseltmesi nedeniyle konut kooperatifçiliği desteklenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu 1950 yılından itibaren kuruma bağlı işçilerin kurduğu yapı kooperatiflerine ipotekli konut kredisi vermeye başlamıştır. Ayrıca kamu kuruluşları ellerindeki arsaları kooperatiflere tahsis etmişlerdir. Aydınlıkevler, Subayevleri, Gazimahallesi, Yenimahalle Subayevleri, Çankaya İş Bankası blokları, Basın Sitesi, Oran bitişiğindeki kooperatifler bu yolla kurulan kooperatif örnekleridir. (Türel:1986)

1984’ den sonra, Toplu Konut Kanununun kabul edilmesiyle, SSK kredi vermeyi durdurmuştur.

Kentin imarlı alanlarda yoğunlaşması:
1948’de noter yasasında kat mülkiyeti artırımına olanak sağlanmasıyla başlayan yoğunluk artışı, 16 Ocak 1954 yılında 6217 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının kabulü ile yasallaşarak hız kazandı. Bunun sonuçları Nihat Yücel Planı olarak adlandırabileceğimiz imar planın 1957’de onaylanarak yürürlüğe girmesinden sonra apartmanlaşma şeklinde ortaya çıktı. Bu planda da Jansen planında olan tekrarlanmış ve bu sefer de “ 20 yıl sonra 750000’lik bir nüfus büyüklüğü” veri alınmıştı.

1957 imar planı çok kısa sürede değişiklik taleplerine maruz kalmış ve dönemin siyasi karışıklığının da etkisiyle çok kısa sürede yoğunluk konusunda müdahalelere maruz kalmıştır.

1959 yılında yeni bir imar yönetmeliği uygulamaya sokulmuştur. Bu yönetmelikteki “ kooperatif biçiminde geliştirilen konut alanlarında, yapıların kooperatif yerleşme planını etkileyecek biçimde değiştirilmemesi” yönündeki maddeyi içermemesi sonucu yıkıp yapma süreci başlamış ve Bahçelievler ve Mebusevleri gibi konut alanları yozlaşmıştır.

1961 yılında İmar ve İskan Bakanlığı’nın onayladığı Bölge Kat Nizamı Planı uygulamaya girmiştir. Bu şekilde çok büyük bir inşaat kapasitesi yaratılmıştır. Planda öngörülen yoğunluk artışları şöyledir:

Cebeci, Maltepe Emek,-Gazi Osman Paşa, Çankaya ve Etlik’te 2.5-3 misli, Mebusevleri ve Keçiören’de Bahçelievler’de 6 misli ve daha fazladır. (Tekeli:1996)

Bu dönemin baskın konut üretim şekli yap-satçılıktır. Ali Türel bu üretim şeklini şöyle açıklamaktadır:

"Kat mülkiyetine geçişin en büyük etkisi tek parselde çok katlı konut üreten ve yap-satçı olarak tanımlanılan “ küçük kapitalist konut üreticilerinin “ konut üretimindeki paylarının giderek artmasıdır. Şöyle ki; 1954 yılında inşaat ruhsatı verilen 3862 konut biriminden 1500 tanesi ev olarak nitelendirilen 1-2 katlı konut 2361 tanesi apartman konutu iken 1960 yılında ruhsat verilen 4161 konuttan 89 tanesi bireysel üreticilerin yapımını üstlendikleri “ev”dir.

Yap-sat süreci, konutların yapımı sırasında satış işlemlerinin yapılmasına ve ödemenin inşaatın bitiminden sonraya da uzanan geniş bir zamana yayılmasına olanak sağladığı için talebin özelliklerine uyumludur. Ayrıca sermaye birikiminin ve konut alım kredisi için ayrılan kaynakların yetersizliği koşullarıyla da uyumlu bir süreç olarak ortaya çıkmıştır.”( Türel:1996)
1965’te yeni bir kat mülkiyeti kanunu yürürlüğe girmiştir. Bunu müteakiben 1968 Bölge Kat Nizamı planı hazırlandı. Aşağıdaki tablo Nazım Planlama Bürosunun 1977’de yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını göstermektedir.






Konut Alanı 1957 İmar Planı Öngörüsü Net Nüfus Yoğunluğu (Kişi/Hektar)
1968 Bölge Kat Nizamı Planı Öngörüsü Net Nüfus Yoğunluğu
(Kişi/Hektar) ANPB Ölçümlerine Göre 1977’de Gerçekleşen Net Nüfus Yoğunluğu (Kişi/Hektar)
Emek Mah. 378 1124 532
Gazi Osmanpaşa 390 1123 469
Cebeci 447 1122 650
Çankaya 321 1070 477
Maltepe 426 1064 529
Yukarı Ayrancı 473 1051 634
Aydınlıkevler 160 962 410
Bahçelievler 69 915 317
Küçükesat 304 894 586
Mebusevleri 148 888 225
Etlik 245 737 532
Keçiören 100 665 277
Yenimahalle 358 537 379
Tablo 19: Semtlere Göre Nüfus Yoğunlukları (ANPB –1977)

1968 Bölge Kat Nizamı planıyla yoğunluklar arttırılırken, önerilen servis alanlarının arttırılmayışı dikkat çekicidir.

1969 yılında aynı Bölge Kat Nizamı planına “çekme ve çatı kat yapmama koşulu ile” tüm planda birer kat artırma izni getirildi.

Son olarak 1973’te İmar İdare Heyeti 559 sayılı kararla ;Keçiören’de 2 ada, Altındağ’da 3 ada,Lakavuz Bağlarında 30 ada, Dikmen’de 66 ada olmak üzere 104 adaya 1 kat ek imar hakkı verdi.(Tekeli,Güvenç:1986)

Bu tarihten sonra Ankara’da imar haklarını arttırıcı kararlar verilmediği görülür. Bunu nedeni; hava kirliliği ve yoğunluk artışının doğrudan alakalı olduğunun anlaşılması, özel otomobil sahipliliğinin artışı ve kentte dışa yayılma sürecinin başlaması olarak gösterilebilir.

Bu süreç arsa rantlarının yükselmesine neden olduğu için bireysel konut üretiminin hakim olduğu dönemde olduğu kadar bu dönemde de kooperatifleşmeye olan eğilim sürmüştür.

Fakat birikimleri ve düzenli gelirleri olmayan aileler ne yapsatçılık ne de kooperatifleşme yoluyla konut elde edememişler ve gecekondu üretimlerini sürdürmüşlerdir.

1973 yılından sonra Ankara hakkında ortak kanı yoğunlukların yüksek ve hizmet alanlarının yetersiz olduğu idi. Bu yıldan sonra bölge kat nizamı planlarında değişiklik yapılmadığı yukarıda belirtilmişti. Fakat bu, uygulamada bu şekilde olmadı. Yasa ve yönetmeliklerin açıklıklarından ve esnekliklerinden yararlanılarak imar planı üzerinde nüfus yoğunluğu artışları gözlenmiştir.

Kısaca Ankara; 1970’lere kadar alınan bir takım yoğunluk arttırıcı kararlarla, bu tarihten sonra da ada ve parsel ölçeğinde ilgili yasa ve yönetmeliklerin açık noktalarından yararlanılması itibariyle hızlı ve sağlıksız bir kentleşme süreci yaşamıştır. Bunun yanı sıra kent sosyal servislerine ayrılan alanlarda yoğunluk arttırıcı kararlara paralel hiçbir artış olmamıştır. Hava kirlilik oranı hayati tehlikeye ulaşmış ve altyapı taşıdığı nüfusu kaldıramaz hale gelmiştir.


5.1.2. RUHSATSIZ KONUT GELİŞİMİ

Gecekondulaşma:
1950’lere gelinirken bireysel üretim ve kooperatifler konut gereksinimini karşılamaya yetmemiş dolayısıyla gecekondu yapımı sürmüştür. 1948’de 5218 ve 5228 sayılı yasalar çıkarılmış ve mevcut gecekondular yasallık kazanmıştır. Bu yasalar bireysel üretimin yükselen arsa fiyatları ve yetersiz krediler nedeniyle girdiği krizi, belediyeler eliyle kamu elindeki arsaları ucuz fiyattan konut yapacaklara tahsisi ederek ve ayrıca yapım kredisi vererek çözmeyi amaçlamaktadır. 5228 sayılı yasa “Bina Yapımını Teşvik Kanunudur”. Bu kanuna göre belediye sınırları içindeki hazine ve özel idareye ait arsalar belediyeye devredilecek, belediyeler bu arsaları planlayıp alt yapı getirdikten sonra konut yapacaklara belli sürede inşaat yapma koşuluyla devredileceklerdir. (Türel: 1996) 1948 yılında Yenimahalle ve 1951 yılında Etlik uygulamaları bu yasanın tek ve başarılı örnekleridir. Yasada bulunan ek bir harita vardır. Bu haritada yer alan 650 hektarı gecekondu ile kaplı 1611 hektar alan belediyeye devredilmiştir. Yasaya göre belediye bu gecekondulara arsalarını düşük bir bedel karşılığı verecektir yani bu alanlar yasallaşacaktır.

1949 yılında çıkarılan 5431 sayılı yasayla tüm Türkiye’deki gecekondular ilk kez yasallaşmıştır.

1950-1955 döneminde Ankara gecekondu bölgelerine baktığımızda;Altındağ iyice gelişmiş, Şafaktepe, Gülveren,Harman, Bahçeleriçi ile doğuya doğru, Abidinpaşa ile Akdere güneye doğru uzamıştır. Kuzeyde ise Hasköy oluşmuştur.

1953’te çıkarılan 6188 sayılı kanunla daha önceki kanunlar yürürlükten kaldırılır ve bu tarihe kadar yapılan tüm gecekondular yasallaştırılır. 1955-1960 dönemine gelindiğinde Altındağ nüvesine doğuya doğru Gütepe, Gülseren, Bahçelerüstü eklenir. Kentin güneyinde Türközü, güneydoğuda Kartaltepe, Tuzluçayır, Köstence, Küçük Kayaş alanları oluşur. Kuzeyde Bağlarbaşı gelişir. Batıda Etimesgut çevresinde imarsız alanlar ortaya çıkar.( Tekeli : 1996)

1960’larda Ulus’un kuzeyi ve kuzeydoğusu ve doğusu gecekondu dolmuştu. 1962 yılında kentteki gecekondu sayısı 80000’i aşmaktaydı ve 450000 civarı nüfus barındırmaktaydı. 1965’te gecekondu sayısı 90000’ e ulaşmıştı. Dolmuş ve otobüs ağları ile birlikte Sanayi, Siteler, İskitler gibi iş merkezleri ve Yenimahalle gibi ticaret merkezleri bu yeni gelişmeleri izleyerek yayılıyordu. ( Şenyapılı : 1996) Tüm gecekondu yerleşimlerinin hedefi mahalle statüsünü elde etmekti. Çünkü bu statü ile mahalle düzeyinde teknik altyapı ve eğitim, sağlık, iletişim gibi üstyapı hizmetler de sağlanabiliyordu. Ankara kentinde 1945’te 77, 1962’de 187’yi bulan mahalle sayısı 1965’te 201’e 1970’te 235’e yükselmiştir. Bu arda 1962 ‘deki imarsız mahalle sayısı 112 idi. Bu rakam 1981’de 186’ya ulaşacaktı. Kentin kapladığı alan ise 1924’te 1500 hektar, 1938’de 1600 hektar iken 1970’te gecekondular ile 31 000 hektara çıkmıştır. ( Şenyapılı : 1996)

1966 yılında çıkartılan ve bugünkü yasal uygulamaların da genel çatısını oluşturan 775 sayılı yasa, gecekondulara af getiren ve yenilerinin yapılmasını önlemeyi amaçlayan en önemli yasadır. Bu yasa kapsamında ıslah, tasfiye ve önleme bölgeleri öngörülmüştür. Diğer bir öngörü ise gecekondu önleme bölgelerinde kamulaştırılan arsaların alt yapısı getirildikten sonra halk konutu veya nüve konut yapacaklara tahsisidir.

Belediyeler eliyle yürütülmesi öngörülmüş olmasına rağmen İmar ve İskan Bakanlığınca yapılan gecekondu önleme bölgeleri Ankara’da 1965-1976 döneminde 3208.3 hektar arazinin 15 tane Gecekondu Önleme Bölgesi (GÖB) kurulması şeklinde gerçekleştirilmiştir.

Altyapı sunumu toplam alanı 1230 hektar olan 6 gecekondu önlem bölgesinde tamamlanabilmiş, diğerlerine kısmen getirilebilmiştir. Bunlardan ilk uygulanan Aktepe GÖB ile 1968’den bugüne kadar yapımı farklı yaklaşımlarla süren Sincan I.GÖB en başarılı olanlarıdır. Diğer gecekondu önleme bölgelerinde kooperatiflere tahsis edilenin dışındaki arazi genellikle işgal edilmiştir. Ali Türel GÖB uygulamalarını şöyle değerlendirmektedir:

“ Kamu eline geçen arsa stokunun büyüklüğü de göz önüne alındığında Ankara’daki gecekondu önleme bölgesinin uygulamasının amaçlarına ulaşmada başarılı olduğu söylenemez.”(Türel : 1996 )

1965-1980 döneminde çok sayıda gecekondu önleme bölgesi projesi uygulamaya konulsa da gecekondu sayısı yaklaşık 200 000 artmıştır. Buradan; projelerin gecekondu yapımını ruhsatlı konut yapım sürecine dönüştüremediğini, tersine gecekondu yapımı için kolayca işgal edilebilen kamu arsası stokunu arttırdığı sonucuna varabiliriz. (Şenyapılı : 1996)

1970 Ankara’ sı: Ankara Nazım Planlama Bürosu ve DİE, Konut Tespitleri:
Tüm bu konut üretim süreçlerinden bahsettikten sonra Ankara Nazım Planlama Bürosunun ve DİE’ nin yapmış olduğu tespitler bize çeşitli konularda 1970’te Ankara’nın konut istatistiklerini sağlamıştır. Aşağıda kısaca ANPB kuruluş amaçlarına değinildikten sonra bu büronun konutla ilgili bazı tespitlerine yer verilmiştir.

1970’lere gelindiğinde bütün ülke planlama sistemi içinde yeni bir planlama düzeyi geliştirilmek istenmiştir: “Metropoliten Planlama.”( Çakan, Okçuoğlu:1977) İmar İskan Bakanlığı içinde, bu amaca hizmet edecek “Metropoliten Alan Nazım Planlama Büroları kurulmuştur. Çıkarılan bir kararnameyle “ İstanbul, Ankara ve İzmir’in nazım planlarının İmar ve İskan Bakanlığı’nın direktifi altında, İller Bankasına bağlı olarak kurulacak müstakil bürolar tarafından ele alınması ve bu planların Belediyelerce aynen uygulanmasını sağlayacak kanuni tedbirlerin alınması” sağlanmıştır.

ANPB kapsamlı araştırmalar yapıp kent için makroform önerileri geliştiriyordu. ANPB çalışmalarına başladığında, 1968’de hazırlanıp 1970’ de Bakanlıkça onaylanan Bölge Kat Nazım Planı yürürlükteydi. Üstelik 1973’ de bu planda yapılan ek kat iznine dair yenilik de ANPB’ ye danışılmadan yürürlüğe girmişti.

Aşağıdaki ANPB’nin hazırlamış olduğu tablolar bu raporun araştırma döneminin sonu olan 1970 yılına ait bir takım konut verilerini göstermektedir.







Bölge tanımı 1970 Hane halkları dağılımı(%) 1970 Nüfus dağılımı(%)
Düzenli alan 53 53 43 43
Düzensiz alan
.Eski Ankara
. Kaçak apt.
. Gecekondu
4
1
42

47
4.8
1.2
51.0

57
Toplam 100 100 100 100
Tablo 20: Kentsel nüfus ve hane halklarının düzenli ve düzensiz bölgeler arasındaki dağılımı, 1970 (SAKA verilerine göre tahmin)




ANPB 1970-1990 Raporu:
Tabloda bahsedilen düzenli alanlar; yürürlükteki 1957 imar planının izin verdiği konut yapılarını, düzensiz alanlar ise 1932 Jansen planı öncesinden kalma kadastro parselli eski Ankara bölgesini, bu plandan sonra ruhsatsız olarak inşa edilmiş konutları göstermektedir. Düzensiz konutkar ise kendi içinde ruhsatsız kaçak çok katlı apartman ve gecekondu olarak ikiye ayrılmıştır.

Düzenli ve düzensiz konut bölgelerinin alansal oranları ise yine aynı araştırma sonucunda şöyle belirtilmiştir:

Düzenli konut alanları toplam alanın %31’ini ,
Düzensiz konut alanları toplam alanın %69’unu oluşturmaktadır.
Bu oranın %66’sını gecekondu alanları oluşturur.( toplam konut alanı miktarı 8933 hektardır.



Bölgeler Brüt yoğ.
k/ha Net yoğ.
K/ha TAKS KAKS Mevcut hizmetlerin gerekli alana oranı
İmar planına göre gelişen alanlar
Cebeci
YukarıAyrancı
Küçükesat
Emek
Etlik
Maltepe
Çankaya
Gop
Aydınlıkevler
Bahçelievler
Keçiören
Mebusevleri
Subayevleri 351
347
332
314
314
313
293
291
267
224
203
174
135 650
634
586
532
532
529
477
469
410
317
277
225
165 0.56
0.43
0.57
0.50
0.40
0.44
0.47
0.41
0.48
0.35
0.22
0.49
0.26 2.40
2.00
2.41
1.87
1.55
1.91
2.41
1.31
1.64
1.15
0.67
1.19
0.48 6.7
8.1
2.5
9.8
12.9
25.3
15.7
17.0
17.8
9.8
7.8
15.3
18.0
Mahalle ölçeğinde planlanmış alanlar
Örnek mah.
Yeni mah.
Varlık mah.
Devlet mah.
Em.sub.ev.
Bankaevleri
İşbank blok.
Saracoğlu
Gazi mah.
Varlık mah. 295
253
236
220
199
181
168
164
162
112 479
379
342
308
268
262
215
209
205
132 0.36
0.37
0.15
0.24
0.18
0.16
0.11
0.22
0.35
0.23 1.81
0.81
0.76
1.95
1.03
0.83
0.99
0.89
0.57
0.23 18.0
18.2
10.2
33.5
15.3
18.2
15.7
20.1
12.7
10.2
Konut kooperatifleri
MESA
Yüksel yapı koop.
İlbank koop.
İsrailevleri(emek)
Yıldızevler(erek) 343
342
302
301
290 620
617
499
496
467 0.56
0.48
0.20
0.36
0.20 7.31
6.26
2.09
1.95
2.42 0.7
2.9
2.5
9.8
9.8
İmar düzeni dışı gelişmeler
Demetevler
Altındağ
Hamamönü(G.K)
Mamak
Karşıyaka
Balgat(G.K) 387
351
346
120
80
49 783
647
631
143
90
52 0.49
0.36
0.50
0.12
0.10
0.07 2.87
0.47
0.96
0.14
0.10
0.07 0.6
0.8
9.5
10.1
6.1
12.9
Merkezi iş alanları
Yenişehir
Ulus 0.56
0.49 2.30
1.41 12.7
11.8
Tablo 21: Ankara Konut Alanlarından Örnek Yoğunluk Özellikleri (ANPB 1970-1990 Raporu)

1970’lerde Ankara’da İmar planlarının yürürlüğe girme aşamasında imara açılacak büyük arazilerin kamulaştırılarak bu araziler üzerinde yüksek rantlar ödenmeden konut üretilmesinin en önemli örnekleri gerçekleşmiştir. Uygulamalarına 1970 sonrasında başlayacak olan Arsa Ofisi ve yetkileri 1966 tarihli 775 sayılı yasa ile genişletilen belediye, toplu konut üretimini canlandıracaklardı. ANPB’nun hazırladığı plan uyarınca kentin batı gelişme koridorunda Arsa Ofisi tarafından büyük parçalar halinde kamulaştırmalar yapılmıştır. Bu arazilerin kente en yakın ve 1035 hektar alanı olan parçası üzerinde katıldığı Kooperatif Birliği Modeli uygulanarak Batıkent inşa edilmiştir. Kente daha uzak ve Eryaman Toplu Konut Alanı olarak bilinen yaklaşık 1100 hektar arazi ise yeni yerleşmeler alanı olarak kamulaştırılmış, daha sonra Başbakanlık Toplu Konut idaresine devredilmiştir. Toplam 42000 konutun inşa edilmesi planlanan bu arazi üzerinde halen toplu konut idaresi tarafından ortalama 4er bin konutluk sitelerin yapımı sürdürülmektedir.( Türel: 1996 )

Aşağıdaki tablolarda 1953-1970 yılları arası Ankara’da verilen inşaat ruhsatları ve yapı kullanma izni verilen konut sayılarının gösterildiği tablolar yer almaktadır.

Türkiye‘de konut istatistikleri 1963 yılından itibaren yayınlanmaya başlandığından 2. tablo 1964 yılı itibariyle veri göstermektedir.

İnşaat ruhsatları tablosuna baktığımızda; 1-2 daireli konutlar için alınan ruhsatların 1954-1960 döneminde azaldığını görüyoruz. bunun sebebi bu “ev” olarak tanımlanan konutların yerini yapımı yapsatçılar tarafından gerçekleştirilen apartmanların almasıdır. 1963’ten sonraki “ev” ruhsatlarındaki artışın sebebi ise kooperatif ruhsatlarıdır.

Yapı kullanma izinlerini gösteren tabloyla kıyaslandığında inşaat ruhsatı verilen 1-2 daireli konut (ev) sayısının çok az olduğu görülmektedir. Bu durum; yapımına 1-2 katlı olarak başlanan konutların “ev” statüsüne konmayıp sonradan kat eklenecek apartman statüsüne konulmasından ötürüdür.


Yıllar Toplam Ruhsat Sayısı 1-2 Daireli Konut Ruhsat Sayısı (Daire) 1-2 Daireli Konut Ruhsat Sayısı Yüzde Kooperatif Ruhsatlarının Toplam Ruhsatlara Oranı Kooperatif Ruhsatı Verilen Daire Sayısı Ev Dairesi Sayısı
1954 3861 1500 38.85 * * *
1955 3529 1049 29.72 * * *
1956 3749 1037 27.66 * * *
1957 4808 726 15.10 * * *
1958 5654 440 7.78 * * *
1959 2908 263 9.04 * * *
1960 4161 89 2..14 * * *
1961 5512 132 2.39 * * *
1962 8030 66 0.82 * * *
1963 5206 699 13.42 20.68 1077 *
1964 5394 137 2.54 7.50 405 *
1965 9961 604 6.06 3.45 344 *
1966 8973 78 0.87 6.87 617 -
1967 7442 56 0.75 3.65 272 -
1968 8352 92 1.10 4.81 402 -
1969 12220 588 4.81 10.13 1238 12
1970 13094 11 0.01 17.90 2344 -
*İstatistik elde edilememiştir.
Tablo 22: 1954-1970 Döneminde Ankara’da Verilen İnşaat Ruhsatları (DİE İnşaat İstatistikleri, İstatistik Yılları)
Yıllar Toplam Daire Sayısı 1-2 Daireli Konut Sayısı Ev Sayısının Toplam Daire Sayısına Oranı( Yüzde) Kooperatif İzinleri

Toplam Daire Sayısı Ev Daire Sayısı
1964 3348 28 1.31 * *
1965 5442 67 2.37 * *
1966 6755 66 0.98 * *
1967 7188 530 7.37 466 *
1968 8319 270 3.25 696 *
1969 8513 373 4.38 452 *
1970 6645 280 4.21 212 17
Tablo 23: Ankara’da Yapı Kullanma İzni Verilen Konut Sayıları (DİE İnşaat İstatistikleri)

Tabloda görülmemekle birlikte 1951- 1955 döneminde konut sunumunda yetersiz kalındığını 1965’lere gelinirken bu açığın konut arzındaki artışla azalmaya başladığinı, bunun konut yatırımlarındaki artıştan ziyade toplam sunum içinde gecekondunun payının bu zaman aralığında %16’lardan %46’lara yükselmesi olduğunu, İlhan Tekeli’nin araştırmalarından(Tekeli:1996) biliyoruz.

Ankara’da konut üretiminin gereksinimi karşılama oranları aşağıdaki tabloda hesaplanmıştır. ( Türel : 1996) Gereksinim karşılama oranı 1975’e kadar düşük düzeydedir. nüfus artış hızının da yavaşlamasıyla bu oran ileriki yıllarda artacaktır.

Yıllar Konut Gereksinimi İnşaat Ruhsat Sayısı X 100 / Gereksinim Yapı Kullanma İzni X 100/ Gereksinim

1966 1300 6905 51.96
1967 13800 5393 52.08
1968 14500 5760 57.37
1969 15450 7904 55.10
1970 16380 7994 40.57
Tablo 24: 1966-1983 Döneminde Ankara’da Konut Gereksinimi Ve Konut Üretiminin Gereksinimi Karşılama Oranları (DİE İnşaat İstatistikleri)

Ankara’da Farklı Gelir Gruplarının Mekansal Dağılımı
Konut alanlarının gelir ve sosyal statü gruplarına göre farklılaşması kentlerde sanayi devrimiyle ortaya çıkan bir özelliktir. Konut ve işyerlerinin birbirinden ayrılmasından sonra ortaya çıkan konut pazarında farklı gelirliler için farklı nitelik ve fiyatta konut üretilmeye başlanmıştır. Değişik nitelikteki konutların kentsel mekanda farklı yerlerde üretilmesiyle, toplumsal yapıdaki ayrışmaya paralel olarak çeşitli grupların konut alanları mekansal olarak da farklılaşmıştır. (Türel:1996)

Ankara gibi gelişmekte olan bir ülke kentinde yakın zamana kadar apartmanların hakim konut türü olması ve toplu taşım araçlarında ücret farklılaşmasının çok küçük oluşu mekansal gruplaşma konusunda çevresel etmenlerin önemini artırmaktadır.

Altyapı ve diğer kamu servislerinin sunum düzeyi, topografyanın sağladığı fiziksel özellikler, hava kirliliği düzeyi gibi nedenlerle semtlerin birbirlerine göre avantajları farklıdır. En avantajlı semtlere üst gelir grubundaki ailelerin taleplerinin yoğunlaşmasının fiyatların yükselmesine yol açması beklenir. Kiralık konutlar için yapılan fiyat analizi bu semtlerde üst statü gruplarının yoğunlaşmasına paralel olarak konut fiyatlarının yükseldiğini göstermiştir. Henüz banliyöleşmenin yeni başladığı Ankara’da gelire göre farklılaşma banliyö-merkezi semtler ayrımına göre değil, semtlerin özelliklerine göre oluşacaktır. (Türel:1996)

Ankara’da farklı gelir gruplarının kent mekanında yer alışlarını belirlemeye olanak tanıyan en güvenilir kaynak Ankara nazım plan bürosunun 1970 yılında gerçekleştirdiği anketlerdir. Bu anketlerden ailelerin toplam gelirlerini hesaplamak mümkün olabilmektedir. Ankara belediyesi EGO genel müdürlüğü tarafindan Ankara kent içi raylı ulaşım projesi kapsamında 1980 yılında gerçekleştirilen hane halkı anketleri, aile gelirleri sorulmadığı, yalnız özel araba sahipliği öğrenildiği için, gelir düzeylerini belirlemede kullanılabilecek daha az güvenilir bir kaynak olarak kabul edilebilir. Bunun nedenleri, toplumdaki farklı grupların özel oto taleplerinin gelir esnekliğinin bilinmemesi, taşıtların model, marka ve fiyat olarak farklılaşması ve bazı meslek sahiplerinin, özellikle ordu mensuplarının özel araba alımı için düşük faizli kredi kullanabilmeleridir. 1970 yılından sonra bu konuda daha güvenilir bir kaynak bulunmadığı için, 1980 yılındaki anketten elde edilen bilgilerle her semtte 1000 kişiye düşen araba sayısı hesaplanmıştır. Semtler arası gelir farklılaşmasi, araba sahipliği oranındaki farklılıkla açıklanacaktır.

Ankara’da 1970 yılında gerçekleştirilen anketin verileri 31 kent bölgeciği için özetlenerek ortalama aile gelirleri hesaplanmıştır. Tüm şehir için belirlenen 6 gelir kategorisine göre konut alanlarını farklılaşması gösterilmiştir. Gelir ortalamasına göre Çankaya’da en yüksek gelir grubunun yoğunlaştığı görülmektedir. Topoğrafik olarak yüksekte olan bu semt hava kirliliğinden daha az etkilenmektedir. Cumhurbaşkanliği köşkü ve yabancı elçilikler bu semtin prestijini arttırmaktadir. İkinci en yüksek gelir düzeyi Kavaklıdere, Aşağı Ayrancı, Küçükesat, Kızılay, Maltepe, Bahçelievler ve Emek semtleri için tespit edilmiştir. Demiryolunun güneyindeki Kolej, Cebeci semtleri ve Gazi mahallesi, kuzeyindeki Aydınlıkevler, Subayevleri, Akköprü ve Yenimahalle için hesaplanan gelirler üçüncü yüksek gelir kategorisi içindedir. Düzenli konut bölgeleri içinde en düşük gelirlilerin oturduğu semtlerin Samanpazarı, Etlik ve Keçiören olduğu ortaya çikmiştir. Ulus ve Kazıkiçi bostanları semtlerinde gecekondu sahibi olan ailelerin ortalama gelirlerinin, bu semtteki düzenli konutlar ortalamasına yakın düzeyde olduğu görülmüştür. Daha çok sayıda olan gecekondu kiracılarının ortalama gelirleri ise şehirdeki en düşük düzeydedir.

Gecekondu bölgeleri şehir içindeki en düşük iki gelir kategorisini oluşturmaktadır. Altıncı kategoriye giren en alt gelir düzeyindeki gecekondu bölgeleri Karşıyaka ve Kayaş’tır. Özellikle kiracı oranının yükseldiği gecekondu bölgelerinde ortalama gelir düşmektedir.

Düzenli konut bölgelerinde gelir gruplarinin kent merkezinden uzaklığa göre mekansal dağılımını incelemek için gelir düzeyleri eğilimleri tahmin edilmiştir. Tüm şehir ve demiryolunun güneyindeki bölgeler için istatistiksel olarak güvenilir katsayılar tahmin edilememiştir. Demiryolunun kuzeyindeki bölgeler için tahmin edilen pozitif eğim katsayısı ise Ulus’tan Yenimahalle, Etlik, Keçiören yönüne gidildikçe aile gelirlerinin arttığını göstermektedir.

Güneyde Kızılay’dan başlamak üzere, Çankaya, Bahçelievler ve Cebeci yönündeki üç sektör boyunca katsayılar tahmin edildiğinde birinci ve üçüncü sektörler için istatistiksel olarak güvenilir sonuçlar tahmin edilmiştir. Buna göre, Kızılay-Çankaya yönünde uzaklıkla gelir artmakta, Kızılay-Cebeci yönünde ise azalmaktadır. Kızılay-Bahçelievler yönünde azalma eğilimi görülmekle birlikte tahmin edilen katsayı istatistiksel olarak yüzde on oranında güvenilir değildir. (Türel:1996)

Sonuç olarak, 1970 yılı verilerine göre Ankara’da yüksek gelir gruplarının merkeze yakın semtlerde oturduğu, bu bölgelerin alt gelir gruplarının yer aldığı gecekondu bölgeleri ile çevrildiği görülmektedir. Henüz banliyöleşmenin başlamadığı bu dönemde çeşitli gelir grupları kentin değişik bölgelerinde yoğunlaşarak yer seçmişlerdir. Yüksek gelir gruplarının prestiji yüksek bir semtte oturmayı, kentin uç alanlarında bahçeli ve geniş bir konutta oturmaya tercih ettikleri ortaya çıkmıştır. Yap-satçı konut üretiminin hakim üretim tarzı olduğu bu dönemde, kentin yerleşik alanından uzakta villa türü konutlardan oluşan yerleşmeler ne konut üreticisi firmalar tarafından, ne de kooperatif örgütlenmesi şeklinde gerçekleştirilmemiştir. (Türel:1996)




Bölgecik Adı Hane Halkı Geliri (TL) Bölgecik Gelir Grubu
1- Karşıyaka 9260 6
2- Etlik 17450 4
3- Senatoryum 11860 5
4- Keçiören 19700 4
5- Aktepe 13600 5
6- Hasköy 11650 5
7- Siteler, Ulubey 11250 5
8- Aydınlıkevler 21900 3
9- Akköprü, Varlık 20400 3
10- Yenimahalle 23500 3
11- A.O.Ç Gazi Mahallesi 20300 3
12- Altındağ 11900 5
13- Aktaş, Asri Mezarlık 10400 5
14- Samanpazarı 17550 4
15- Cebeci 22200 3
16- Gülseren, Gülveren 12400 5
17-Karaağaç,Mamak As.Tes. - -
18- Kayaş 9300 6
19- Mamak 13300 5
20-Akdere,İmrahor, T.Köyü 10800 5
21- İncesu,Seyranbağları 26700 3
22- Küçükesat,Kavaklıdere 36400 2
23- Ayrancı 38000 2
24- Çankaya 60800 1
25- Dikmen,Öveçler 14000 5
26- Devlet Mah. 32400 2
27- Balgat,Çukurambar 10800 5
28- Bahçelievler,Emek 33000 2
29- Maltepe,Anıttepe 39000 2
30- Söğütözü 14200 5
31- Yenişehir,Kızılay 31500 2
32- Ulus 13000 5
Tablo 25: Ankara’da 1970 Yılında Bölgeciklere Göre Ortalama Hane Halkı Geliri (1990 Ankara Nazım Plan Raporu:1977)

Ankara’nın sosyal yapısını tanımak amacıyla ANPB tarafından 1970-1971 yıllarında yürütülen sosyal araştırma konut anketi (SAKA)1 sonuçlarından yararlanarak, gelir gruplarının kent mekanında dağılımını özetlersek:

1970 Ankara nüfusunun;
%52 sini düşük gelirliler (0-1200 TL/ay)
%39 unu orta gelirliler (1200-2750 TL/ay)
%9 unu üst gelirliler (2750+ TL/ay) oluşturmaktadir.

sosyal anketin kapsadiği 33 kent bölgeciğinde değişik gelir gruplarinin kent alanini kullanma oranlari ise şöyledir:
- Düşük gelirliler, kentsel alanın %60’ını (7655 ha) kullanmaktadırlar. Bahçelievler-Cebeci aksının kentin kuzeyini ve güneyini ayırdiğını varsayarak, düşük gelirlilerin %57’sinin kuzey kesimde, %43’ünün ise güney kesimdeki gecekondu alanlarında oturdukları görülmektedir.

- Orta gelirli gruplar, kentsel konut alanlarının %30’unu kullanmakta ve bu alanlarında %83’ü kentin kuzey kesiminde (genellikle Keçiören, Aydınlık, Etlik, Yenimahalle, Gazi, Cebeci, Ulubey, Aktepe), %17’si güney kesimde (Dikmen, Ayrancı, Bahçelievler, Seyranbağları) yer almaktadir.

- Üst gelirli kentliler ise, konut alanlarının %10 tutarında bir bölümünde yaşamaktadır. Üst gelir gruplarinin alansal dağilimina bakildiğinda toplam alanin %73’ünün güneydeki Çankaya, Kavaklıdere, K.Esat, Ayrancı, Yenişehir, Maltepe, Bahçelievler bölgelerinde, %17’sinin ise kuzey kesimde yer alan Aydinlikevler, Keçiören, Etlik, Varlık Mahallesi, Yenimahalle gibi konut alanlarinda oturduklari görülmektedir.

Çeşitli gelir gruplarinin oturduğu konut alanlarinin, kent merkezine uzakliklari veya gelir gruplarinin merkeze göre dağilimlari şöyledir:

0-2 km’lik 1. kuşakta:
- düşük gelirli ailelerin yerleştiği konut alanlarinin %3’ü
- orta gelirlilerin konut alanlarinin %17’si
- üst gelirlilerin konut alanlarinin %26’si
2-4 km’lik 2. kuşakta:
- düşük gelirlilerin konut alanlarinin %23.5’i
- orta gelirlilerin konut alanlarinin %29’u
- üst gelirlilerin konut alanlarinin %48’i
4-6 km’lik 3. kuşakta:
- düşük gelirlilerin konut alanlarinin %31’i
- orta gelirlilerin konut alanlarinin %34’ü
- üst gelirlilerin konut alanlarinin %18.5’i

6-11.5 km’lik en diş kuşakta:
- düşük gelirlilerin konut alanlarinin %42.5’i
- orta gelirlilerin konut alanlarinin %20’si
- üst gelirlilerin konut alanlarinin %7’si

Bu alansal dağilim oranlarindan çikarilacak oranlari özetlersek:
- düşük gelirlilerin, arazi ve konut piyasasi koşullari ve ekonomik güçlerin bağimli olarak genellikle 4 km’den uzak diş çevredeki alanlarda yaşadiklari (%73).
- orta gelirlilerin yaşama alanlarinin %46’sinin ilk 4 km’lik kuşaklarda, %54’ünün 4-10 km’lik diş çevrede yer aldiği, yaklaşik olarak bu gelir grubunun da %40’a varan konut alanlarinin gecekondu bölgelerinde bulunduğu,
- üst gelirli gruplarin konut alanlarinin da büyük çoğunlukla (%74) ilk 4 km içinde olduğu anlaşilmaktadir.

5.1.3. TÜRKİYE’DE KONUT

1950’lerden sonrası konut sorunlarının tüm ülkede yoğun olarak hissedildiği dönemdir. Konut sorununun kavranması nitelik değiştirmiştir. Aynı zaman diliminde sanayisini de güçlendirmek isteyen Türkiye kentleşme ve sanayileşme hedefleri arasında kaynak dağılımı yapmak durumunda kalmış, yatırımlarını daha çok sanayileşmeye kaydırırken bir takım konut politikalarıyla da ucuz kentleşmenin yollarını aramıştır. Sanayileşen alanlar; elektrik kentlerde üretildiği ve dağıtım sisteminin (enterkonnekte sistem)henüz oluşturulamadığı için kente bitişik alanlardı. Bu dönemde gecekonduların yer seçimleri de bu sanayilerin çevrelerinde oluyordu. Gecekondu hem sanayinin gereksindiği ucuz emeği sağlıyor, hem de kentleşmenin ülkeye maliyetini azaltarak ülkenin sanayiye ayırabileceği kaynakları arttırıyordu.( Tekeli:1996)

1956’da kabul edilen imar kanununda yer alan 6785 sayılı yasa ile planlamada bir üst nazım plan kademesinin gerekliliği kabul edilmiştir ve Türkiye kapsamlı planlama anlayışına girmiştir. Yine aynı kanunda belediye sınırları dışında imar denetimine olanak sağlayan madde, bölge planlamanın gerekliliğinin anlaşıldığını göstermekteydi. 1958 yılında İmar ve İskan Bakanlığı’nın kurulmasıyla konut ve gecekondu sorunu ilk kez hükümet programlarinda yer almaya başlamıştır. Sonunda ,1961 Anayasası’nda “ Vatandaşa konut sağlama” devletin sosyal görevlerinden sayıldı.

1963’te çıkarılan 327 sayılı kanunla 1956’da kabul edilen imar kanunundaki, kullanma izni olmayan yapılara belediye hizmeti götürülemeyeceğine ilişkin kanun değiştiriliyor ve İmar ve İskan Bakanliğinca “gecekondu bölgesi” olarak tespit edilmiş alanlarin belediye hizmeti ve tesislerinden yaralanabilecekleri belirtiliyordu.

Arsa değerlerinin artmasiyla orta sınıf için bir parsel üzerinde tek başına konut sahipliği olanağı kalmamıştı. İlk önce 1954’teki Tapu Kanunu’nda kat mülkiyeti sorunu çözülmüştü, sonra,1966’da bu kanunun eksiklerini kapayan bir “kat mülkiyeti kanunu” yürürlüğe girdi. Bu kanun müstakil mülkiyeti öngörüyordu. yani her kat sahibinin ayrı bir tapu senedi olacakti. bunun yani sıra 1961’de İmar ve İskan Bakanliği yeni bir “Bölge Kat Nazim Plani” hazırlayarak kent içi parselle üzerinde yapı yapma haklarını arttırmıştı. sonra 1965’te Kat Mülkiyeti Yasası kabul edilmiştir. Bütün bu yasal düzenlemeler kent içinde sırasıyla yapsatçılığı ve yıkıp yapma süreçlerini hazırlamıştır.

Devlet bir yandan da sosyal sigorta fonlari ve kredi kanallariyla kooperatifçiliği teşvik ediyordu.

1965 yılına gelindiğinde konut sunum biçimleriyle ilgili ortaya şöyle bir tablo çıkmıştır: Tüm konut sunumunun içinde; gecekondu sunumu payı %35, bireysel üretim %30, yap-satçı üretim %12, kooperatif sunumu %2, devlet sunumu %2 payalmaktadır( Tekeli:1996).





5.2. ÇALIŞMA ALANLARI

5.2.1. MERKEZ

Ankara 1923’ten 1970 yılına kadar, özellikle 1950 sonrası, hızlı bir kentleşme süreci yaşamıştır. Bu süreç kentin merkez yapısı üzerinde önemli etkiler yaratmıştır.

Buna göre başkent olmadan önce Ankara’da, 20-25 bin nüfusa hizmet eden, Kale önünden bugünkü Ulus’a kadar uzanan iki ucu birbirinden farklı çizgisel bir kent merkezi yapısı sözkonusudur. Kale tarafında Atpazarı, Koyunpazarı, Samanpazarı gibi kırsal üretim işlevlerinin; Ulus tarafında ise, 1892 demiryolu bağlantısının güçlendirdiği görece yeni bir ticaret merkezinin yer aldığı (Bademli,86)

1923’ ten sonra başkent olmasının etkisiyle bir yandan dışardan aldığı göçle nüfusu hızla artmaya, diğer yandan başkentlikle ilgili fonksiyonlarla yüklenmeye başlayan Ankara yeni yapılanma sürecine girerken kent merkezi olarak dönemin gelişme politikalarına uygun olarak istasyon bağlantılı Ulus önem kazanmıştır.1950’lere gelindiğinde Ulus yöresi kent merkezinin çekirdeği, yani kentin merkezi iş alanı olarak durmaktadır. (Bademli:1986)

Zamanla kent merkezi Ulus’tan Kızılay’a kaymaya başlamıştır. 1932 Jansen planı’nda Ulus kent merkezi olarak kabul edilmiş olmasına karşın idari merkez olarak Yenişehir’in seçilmesi ve bu çevrede konut alanlarının açılması ile kent gelişmesinin güneye sıçradığı görülmektedir. Planda Ulus’u Yenişehir’e bağlaması öngörülen ulaşım aksı zamanla önem kazanmış, Yenişehir ve çevresindeki memur nüfusunun oturduğu konut bölgelerindeki genişlemeye paralel olarak alışveriş fonksiyonları da Yenişehir’de gelişmiştir (AMANPB:71). Ulus’un prestij kaybetmesine neden olan bir diğer olgu özellikle 45-46 yılları sonrası kırsal kökenli göçlerle gelen düşük gelir gruplarının Ulus çevresinde gecekondu alanlarının oluşturması, dolayısıyla üst gelir gruplarının buraları terkederek kuzeye yerleşme eğilimleri olmuştur. Böylece Ulus, prestij ticaret işlevlerini, üst gelir grupları ile Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar, Üniversite, Elçilikler gibi işlevlerin yoğunlaştığı, Eskişehir yolu ve çevre yolu bağlantılarıyla (Uybadin-Yücel planında önerilen) ulaşılabilirliği artan Yenişehir’e kaptırmaya başlamıştır (Bademli:86).

Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosunun tespitlerine göre 1970 yılında Vilayet, Adliye, Belediye gibi mali kurumlar ve mahalli idare kuruluşları ile çeşitli ticari ve servis hizmetlerini bünyesinde barındıran Ulus merkezi iş alanı hala kentin en önemli merkez bölgesidir ancak Kızılay’da beliren ikinci MİA hızla gelişmeye başlamıştır( AMANPB:71 ) .Diğer bir yandan Ulus’un kent nüfusunun büyük oranını teşkil eden düşük gelirlilere hitap eden; Kızılay’ın ise genellikle üst gelir grubunun ve orta gelirli memurların tüketim ihtiyacını karşılayan bir merkez yapısı sergilemektediği görülmektedir ( AMANPB71 ).

Yeni MİA işlevleri Kızılay Bölgesine yönelirken, Ulus’un yavaş yavaş eski önem ve prestijini yitirip yakın kırsal bölge ve görece fakir gruplara dönük bir merkez görünümü alması 1970’lerin ‘ İkili Kent Merkezi’tartışmalarına konu olmuştur. Tartışmada, Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerin büyük kentlerinde biri modern diğeri geleneksel MİA işlevlerinde ihtisaslaşmış iki ayrı kent merkezinin mi, yoksa tek bir kent merkezinin modern ve geleneksel kesimlerinin mi sözkonusu olduğu anlaşılmaya çalışılmaktadır. Ankara’da iki kesimli bir merkez yapısının varlığı üzerinde birleşilmiştir.Ama Ankara’daki modern ve geleneksel kent merkezi kesimleri, İstanbul ve İzmir örneklerinde olduğu gibi bir eklenme veya geçiş deseni sergilememektedir. Kızılay ve Ulus merkez bölgeleri arasındaki yaygın kamusal kullanımlar kuşağı sözonusu MİA kesimlerini birleştirmekten çok birbirinden uzaklaştırmaktadır (Bademli:86).

Merkezi iş alanlarının dönüşümünü etkileyen ve bu dönemde kentlerin aldığı makroformda belirleyici rol oynayan iki önemli etmen yeni konut sunum biçimleri ve yeni ulaşım sorununu çözmeye yönelik çabalardır ( Osmay:86 ). Hızlı nüfus artışı sonucu kentsel topraktaki değer artışlarının etkisi ile kent içindeki yapılaşmış alanda yoğunlaşma, kat yükseltme istemleri ortaya çıkmıştır. 1954 ‘te tapu kanununda yapılan bir değişiklik ve 1965’te çıkan kat mülkiyeti yasası ile bu istem yasallaştırılmıştır (Altaban:86 ). Kızılay’da bu gelişme önceleri konutların yerlerini merkez fonksiyonlarına terketmesi ile başlamış daha sonra hızla yükselen arsa fiyatlarıyla başedemeyen eski sahiplerin elinden çıkarak prestij büro binalarını oluşturmuştur ( AMANPB:71 ). 1960-70 yılları arasında Atatürk Bulvarı ve ona bağlanan Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Meşrutiyet Caddesi, Mithatpaşa Caddesi gibi ana caddelerin üstündeki apartmanların çoğu yıkılmış ve yerlerine çok katlı altı işyeri üstü konut olan binalar inşa edilmiştir.Ulaşımda da benzer bir yaklaşım izlenmiş ve merkezdeki trafik sıkışıklığını çözmek için Atatürk Bulvarı genişletilmiştir ( Osmay:86).

1970 yılı Kızılay ve Ulus merkez bölgelerinde arazi kullanış dağılımını karşılaştırdığımızda Kızılay Merkez Bölgesinin 179 ha, Ulus Merkez bölgesinin ise 167 ha’lık bir alana yayıldığı görülmektedir. Kızılay Merkez Bölgesi Ulus Merkez Bölgesinden daha geniş yer kaplamaktadır ancak bu alanın büyük bir kısmını konut, askeri ve resmi kullanışlar oluşturmaktadır. Nitekim AMANPB’nun yaptığı çalışmaya göre Kızılaydaki merkez adalarının % 25’i çekirdek ada özelliği gösterirken bu oran Ulus için % 60’dır. Ayrıca Ankara’daki toplam 17140 işyerinin % 32’si Ulus, % 14’ü Kızılay merkez bölgesinde yer almaktadır. Görüldüğü gibi nicelik olarak Ulus daha fazla merkez özelliği göstermektedir, ancak Kızılay da işyeri başına düşen ortalama istihdam ve ortalama yıllık ciro değerleri Ulus’takinin birbuçuk iki katına ulaşabilmektedir (Bademli:86). Bunun yanısıra merkezlerin işlevlerini tek tek incelediğimizde bu dönemde Ulus’da daha çok manifaturacı, tuhafiyeci, ayakkabıcı, konfeksiyoncu, çantacı, kuyumcu, terzi, dokumacı, bakırcı, tenekeci, çömlekçi, trikocu tipi zenaat hizmetleri; açık hava zahire ve bakliyat pazarları,perakende ve yarı toptancı ticaret orta sınıf oteller bulunurken; Kızılay’da yukarı sınıf oteller, pahalı veya orta sınıf lokantalar, yabancı kültür merkezleri, tiyatrolar, sinemalar, kulüpler, parti merkezleri, devlet daireleri sendikalar,dernekler, yabancı ve İstanbul şirketlerinin temsilcileri, İstanbul gazetelerinin Ankara büroları ve organize mimarlık, mühendislik büroları gibi kullanışlar yer almaktadır.(Akçura,T.:1971)

Son olarak Ankara 1970 sonunda 3 alt merkezden oluştuğu izlenimi vermektedir. Bu

merkezler: üst gelir grubuna hitap eden perakende ticaretin yoğunlaştığı Kızılay; kent içi ve kent dışı düşük ücretli işçi, memur ve kendi hesabına çalışan esnafa hizmet veren ve toptan ticaretin yoğunlaştığı Ulus ile küçük bir semt merkezliğinden Bulvar üzerinde güneye doğru uzanan Elçilikler, devlet ve kültür kullanışlarının da etkisiyle bankaların şube açtığı yabancı film gösteren sinemaların odaklalandığı bir alt merkez haline gelen Kavaklıdere- Çankaya’dır.

Hakim Kullanışlar Ulus Merkezi Yenişehir Merkezi
Alan ( ha )  Alan ( ha ) 
Konut
Yollar
Yeşil Alan
Otopark
Askeri Alan
Resmi Kuruluşlar
Okullar
Diğer Konut Dışı Kullanımlar 22.32 ha
40.78 ha
3.52 ha
1.88 ha
1.27 ha
13.69 ha
6.58 ha
77.75 ha 13.0
24.0
2.0
1.0
0.7
8.1
4.9
46.3 43.31 ha
43.26 ha
4.06 ha
1.80 ha
14.50 ha
25.88 ha
8.00 ha
37.00 ha 26.0
24.0
2.0
1.0
8.0
14.0
4.5
20.5

Toplam 167.79 ha 100 179.81 ha 100

Tablo 26: 1970 Yılı Ankara Merkez Bölgelerinde Arazi Kullanımı (Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu 1970 Yılı Ankara Çalışması)
Merkezler Toplam Döşeme Alanı (m2)
 Toplam İşyeri
 Toplam İşgücü
 Toplam Yıllık Ciro ( Mil. TL)

Ulus

Yenişehir

Merkezler Toplamı

ANKARA 971 445

770 578

1 742 023


-



100 5 465

2 419

7 884


17 140 31.9

14.0

45.9


100 37 913

36 298

74 211


183 555 20.7

19.7

40.4


100 1 662

1 104

2 766


5 913 29.3

19.5

48.8


100
Tablo 27: 1970 Yılı Ankara Konut Dışı Kullanışlarda Toplam Alan / İşyeri /Ciro (Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu- 1970 Yılı Ankara Çalışması)
Ana Kullanış Sınıfları Ulus Yenişehir Merkezler Toplamı
Alan (m2)  Alan (m2 )  Alan ( m2 ) 
Konut
1 Geçici Konut
2 İmalat
3 Ulaşım + H.A.Y
4 Ticaret
5 Servisler
6 Kültür- Eğlence
7 Kaynak Üretimi
8 Boş Alan
9 Bilinmeyen 381 314
157 186
33 886
10 800
158 113
510 596
18 706
268
48 757
144 714 26.0
10.7
2.3
0.7
11.0
35.0
1.3
0.0
3.0
10.0 976 408
31 581
20 141
16 711
97 603
446 361
33 877
3 222
27 056
105 893 55.5
1.8
1.2
1.0
5.5
25.4
1.9
0.2
1.5
6.0 1 357 722
188 767
54 027
27 511
255 716
956 957
52 583
3 490
75 813
250 607 42.1
5.9
1.7
0.9
7.9
29.7
1.6
0.1
2.3
7.8
Toplamlar 1 464 340 100.0 1 578 853 100.0 3 223 193 100.0
Tablo 28: 1970 Yılı Ankara Merkez Bölgelerinde Ana Arazi Kullanış Sınıflarında Kat Alanı Dağilımı (1970 Yılı Ankara Çalışması)

5.2.2. SANAYİ ALANLARI

1970 yılı Ankara’sında mekanların kullanım şekli incelendiğinde farklı ölçekteki üretim merkezlerinin değişken yer seçim eğilimleri gözlemlenebilir.

1968 yılı itibariyle Ankara’da 5307 snayi işyeri bulunmaktadır. Bunları %98.5’i 50’den az işçi çalıştıran küçük ve orta boy işletmelerdir. Ankara’nın 1970 yılına kadarki kentsel gelişimi büyük ölçüde küçük sanayi sitelerinin yer seçimi ile ilişkilidir. Türkiye’de ilk defa 1935 yılında konut alanında görülen yapı kooperatiflerinin 1950 yılından sonra küçük sanayi sitelerinin örgütlenmesinde de görülmüş, bu dönemden itibaren bu tip sanayi sitelerinin yer seçim süreçleri önemli ölçüde değişmiştir. Bu sanayi kooperatifleri merkez alanlarındaki yüksek arazi fiyatları karşısında tutunamayan, bununla beraber önemli ulaşım aksları üzerinde yer bulamayan ve aynı zamanda emek gücünün oturduğu konut alanlarından fazla uzaklaşmak istemeyen küçük ölçekli kuruluşlar için yer seçimi konusunda avantajlı bir durum yarattı. Bu siteler genel olarak Ulus-İskitler bölgesinde yer tutmuş, Yücel-Uybadın plan önerisiyle yapılmış olan çevre yolunun üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu dönemde kurulan sanayi siteleri sırasıyla Yeni Sanayi Çarşısı, Büyük Sanayi Çarşısı, Ata Sanayi Çarşısı, Demir Sanayi Çarşısı ve Siteler’dir.

Yeni Sanayi Çarşısı 1950 yılında, Demirciler-Sobacılar Derneği tarafından gerçekleştirilen Esnaf Dükkanları Yapı Kooperatifi girişimi ile Ulus’ta Roma Hamamı Harabeleri’nin bulunduğu alanla Kazım Karabekir Caddesi arasında kuruldu. Kooperatif öncelikle 90 üyeden oluşuyordu, ancak daha sonra 150 işyeri daha eklendi ve alan 16000 m2’ye yükseldi. Bu sitede yedek parça üreticileri, demir-döküm işleri, çelik eşya, otoboya, inşaat makineleri, tarım aletleri, mobilya, lastik ayakkabı üretimi ve boya atölyeleri yer aldı(Güvenç:1991).

Büyük Sanayi Çarşısı, Yeni Sanayi Çarşısında yer bulamayanlarca oluşturulan Demirbirlik Yapı Kooperatifi tarafından 1953 yılında, İstanbul Caddesi’nin kuzeyinde 14000 m2’lik bir alanda kuruldu. Alanın inşaatı Emlak Bankası kredileriyle yapıldı ve site 1955’te faaliyete geçti. Bu sitede torna, kaynak, demir işleri, kalorifer kazanı, madeni eşya, oto boya, inşaat makineleri, çelik konstrüksyon, akü imalatı, lastik eşya, oto yedek parça imalatı yer aldı.

Ata Sanayi Çarşısı, ikinci kooperatifte yer alamayanlarca 1953’te bir araya gelen kooperatifçe kuruldu. Emlak Bankası kredileriyle inşa edilmeye başlanan site 1962 yılında kullanıma açılabildi. Kooperatif Çubuk Çayı ile İskitler Caddesi arasında itfaiyeye bitişik 20000 m2’lik bir alanda kuruldu.

Demir Sanayi Çarşısı 1954 yılında kurulan Demirciler ve Sobacılar Yapı Kooperatifi tarafından, Ata Sanayi Çarşısı’nın yanında 35000 m2’lik bir alanda hayata geçirildi. İnşaatı 1967’de tamamlanan site ancak 1974’te işler hale gelebildi. Bu dört sanayi sitesi çevrelerini de etkileyerek, Akköprü İskitler alanını bir küçük üreticiler mekanına dönüştürdüler(Güvenç:1991).

Ankara’nın en büyük küçük sanayi sitesi olan Siteler 1959 yılında oluşturulan Keresteciler Kooperatifi tarafından Çevre Yolunda İskitler Caddesi;’nin devamı olan Samsun Yolunun kenarında kuruldu. Bu alanda bir yıl sonra ikinci bir keresteciler kooperatifi ve 1969 yılında da Mobilyacılar Kooperatifi kuruldu. Bu alan ilerleyen yıllarda genişlemeye devam ederek ve gecekondu alanlarını kendine çekmiş daha sonra üretim alanları, bu gecekondu alanlarına yayılmıştır.

1950-70 döneminde geçerli olan ithal ikameci politikalar doğrultusunda oluşturulan büyük sanayi kuruluşları Ankara’da genel olarak demiryolu hattı üzerinde yer tutmuşlardır. Bu kurumlardan en büyüklerinden biri olan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na (MKE) bağlı Ankara Fişek Fabrikası (1957) ve Ankara Silah Fabrikası (1968) Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisinde yer tutmuşlardır. Demiryolu hattı üzerinde yer tutan bir başka kurum Ankara Çimento Sanayi AŞ’dir (1953). Bu kurum da AOÇ topraklarnda kurulmuştur. 1962 yılında faaliyete geçen Ankara Şeker Fabrikası da Etimesgut’ta demiryolu üzerinde yer seçmiştir. Bu dönemde kurulan bir başka önemli KİT olan Yem Fabriası ise 1958 yılında Eskişehir yolunun 8.km’sinde kurulmuştur.

1952 yılında kabul edilen ve nüfusu 100000’den fazla olan şehirlerde sütün ve tereyağın pastörize edilmesini zorunlu kılan 5882 sayılı kanun doğrultusunda, 1957 yılında UNICEF’in yardımlarıyla AOÇ’de bir süt fabrikası kuruldu(Güvenç:1991). Bunu 1958’de Zaroğa Süt Mamülleri Fabrikası, 1959 yılında Alemdağ Tereyağ Fabrikası ve İncesu Süt Mamülleri Fabrikası, 1961’de İmren ve Bursa Yoğurthaneleri izledi.

Bu dönemde büyük ölçeli sanayi kuruluşlarının ise genel olarak İstanbul yolu üzerinde yer seçtiği görülmektedir. Bu seçimin sebepleri bu yolun önemli bir bağlantı hattı üzerinde olması, elektrik hattının buradan geçmesi ve yol boyuncaAnkara Çayı’nın bulunuşu ve kuyu ile yeraltı suyu sağlama olanağının bulunması şeklinde sıralanabilir(Güvenç:1991). 1970 yılı itibariyle bu hat üzerinde var olan kuruluşlar İstanbul Yolu 7. km’de kurulan Sensa Çelik Çekme Sanayi (1968), 9. km’de kurulan Erkunt Sanayi (1961), 10. km’de kurulan Nace Makine Sanayi (1955) ve Demsan Demir Çelik Metal sanayi (1968), 12. km’de kurulan Doksan Döküm sanayi (1962), 16. km’de kurulan Layne Bowler Dik Türbin Pompaları Sanayi (1965) ve Muratsal Filtreli Sondaj Boruları Sanayi (1968), ve 18. km’de kurulan Fe-Ga Öngerilmeli Beton Sanayi (1968) olarak sıralanabilir.

Büyük ölçekli sanayi kuruluşlarının bu eğiliminin istisnaları Baraj yolu üzerinde 1957’de kurulan Fruko-Tamek Tesisleri, Elmadağ’da 1967 yılında kurulan Baştaş Çimento Fabrikası, Konya yolu üzerinde 1962’de kurulan Gölbaşı Un Fabrikası ve Remzi Balcı Briket İmalathanesi olarak gösterilebilir. Bununla beraber bir kısmı Çubuk-Esenboğa yolu üzerinde Yenice Köyü yakınlarında, kalanı İmrahor Vadisi’nin Eymir Gölü’ne yakın bölümlerinde bulunan tuğla ocakları bu dönemde yerleşik kent lekesi ierisinde yer seçen tek sanayi kuruluşlarıdır. Bu seçimin sebebi bu tip kuruluşların hammadde dolayısıyla mekana bağımlı olmasıdır. Bir başka istisna da 1945 yılında AOÇ topraklarında, daha once THK’ye tahsis edilmiş arazi üzerinde kurulan Mineapolis-Moline Türk Traktör Fabrikası’dır. Bu örnek AOÇ’nin bu dönemde kurulan sanayi kuruluşları için arazi stoğu işlevi görmesinin göstergesidir. Bu eğilim ileriki yıllarda da devam etmiştir(Güvenç:1991).

1970 yılına kadarki dönemde Ankara’da sanayi kuruluşlarının yer seçim eğilimlerine genel olarak değinirsek şu sonuçlara varabiliriz: Bu dönemde kamu kesimi sanayi kuruluşları kendi yerlerinde dönüşüm geçirmiş ve genişlemiş, yeni kurulanlar demiryolu hattı üzerinde yer seçmişlerdir. Küçük ölçekli özel girişimlerin yer seçiminde Ulus hakimiyetini korumuş, fakat Kızılay ciddi bir üretim merkezi olarak ortaya çıkmaya başlamış, yapı kooperatiflerinin kurduğu küçük sanayi çarşıları da yine Ulus merkezi etrafında 2 km yarı çaplı bir alanda- özellikle çevre yolu üzerinde- oluşturulmuşlardır. Büyük ölçekli özel girişim sanayi kuruluşlarının genel eğilimi ise 1960’a kadarki dönemde Güvercinlik civarında, daha sonra ise İstanbul yolu üzerinde yer seçmek şeklinde görülmüştür.

5.2.3. KURUMSAL KULLANIMLAR
Kamu:
1970 yılına kadarki dönemde Ulus genel olarak kamu kullanımlarında önemini korumuştur. Ticari merkez niteliğini koruyan bölge, bununla beraber idari merkez olma niteliğini Kızılay’a kaptırmaya başlamıştır.

Banka genel müdürlükleri, merkez postanesi ve vilayet Ulus Meydanı’nda bulunmakta ve bu durum bu bölgenin şehrin mali karar, kamu ve idari merkez niteliğini elinde bulundurmasını sağlamakla beraber Ankara Sanayi Odası, Türkiye Ticaret ve Sanayi Odası ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin burayı terk etmesi değişimin önemli bir göstergesidir. Ankara Ticaret Odası Ulus’daki yerini korumuştur. Adliye’nin Ulus’ta varlığını sürdürmesi kentin hukuki faaliyetlerinin burada yoğun olarak devam etmesini sağlamıştır. Nitekim kentteki avukatlık bürolarının %80’e yakını Ulus’ta bulunmaktadır.

Öte yandan Kızılay’daki Bakanlıklar Sitesi pek çok bakanlığı bünyesinde barındırmakta ve Kızılay’ı hem kentin yeni idari merkezi haline getirmekte, hem de ticari faaliyetler açısından bu bölgenin Ulus’a ciddi bir rakip olmasını sağlamaktadır.
Kent merkezinin yapısını değiştiren bir başka kullanım alanı şekli ünüversiteler, sağlık binaları ve demiryolu depo alanlarıdır. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Ankara ve Hacettepe Tıp Fakülteleri, Sağlık Bakanlığı gibi kuruluşlar ile demiryolu depo alanı Ulus ile Kızılay arasında yer seçmiş ve bu iki merkezi geniş araziler kapladıkları için ikiye ayırmışlardır.
Bu dönemde bazı başka devlet daireleri, sanayi depolama alanları ile eğitim alanları Konya-Samsun Yolu üzerinde; DSİ, MTA, Kara Yolları Genel Müdürlüğü, Odtü ve bazı askeri kuruluşlar ise Eskişehir Yolu üzerinde yer tutmuşlardır.

Uluslararası Kullanışlar:
Ankara, bir başkent olarak, uluslararası ilişkilerin, sağladığı, yabancı ülke ve kuruluşlarının da temsil edildiği bir özellik taşımasına karşın, Kentte Diplomatik Temsilciliklerin yer seçimi ve planlaması, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana etkin bir biçimde gerçekleştirilememiştir. Yabancı temsilciliklerin yaklaşık %20’si Yenişehir-Çankaya aksı üzerinde Atatürk Bulvarı ile Cinnah Caddesi boyunca ve yakın çevresinde karşılıklı anlaşmalara bağlı olarak tahsis edilmiş alanlarda yerleşmiştir. Bu oluşum, 1950’lere kadar devam etmiş, daha sonraki dönemlerde ülkenin gelişen dış ilişkilerine koşut olarak artan Ankara’daki yabancı misyonlara yer gösterilememiş, dolayısıyla yabancı temsilcilikler çok sayıda kiralık yapıya yayılmışlardır.

5.2.4. KAMU HİZMET ALANLARI

II. Dünya Savaşı sonrası göç dalgasından etkilenen Ankara özellikle 1960 sonrasında yık-yap sürecine girmiş, kat yüksekliklerini arttırmaya yönelik yasal düzenlemeler, kentteki yapı yoğunluğunu arttırmıştır.bu süreçler sonrasında, daha sonrasında, daha öncesinde yeterli olan kentsel altyapı, sosyal servisler ve yeşil alanlar yetersiz hale gelmişlerdir. Artan gecekondulaşmabu yetersizliği daha da artırmıştır.

Ankara Nazım Plan Bürosu’nun 1970 yılında yaptığı çalışma kentin kentsel servilser açısından yetersizliğini ortaya koymaktadır. Tablo 29 semt ölçeğinde kent servis alanlarındaki eksiklikleri, tablo 30 kent ölçeğinden tüm kente hizmet eden servis alanları açığını vermektedir.

Semt Ölçeğinde Hizmetler Varolan Standart M²/Kişi Olması Gereken M²/Kişi Varolan Alan /Ha) Olması Gereken Varolan Alanın Olması Gereken Yüzdesi
Ana ve İlkokullar 0,66 3,2 80,52 387,52 21%
Ortaokullar 0,32 1,8 38,3 217,98 18%
Liseler 0,18 2 21,8 242,2 9%
Yeşil Alanlar 0,42 8 51,27 968,79 5%
Kültür ve Eğlence Servisleri 0,07 0,5 8,29 60,55 14%
İdari Srevisler 0,03 0,1 3,42 12,11 28%
Sağlık Servisleri 0,02 0,3 2,84 36,33 8%
Dini ve Diğer toplumsal Servisler 0,06 0,4 7,4 48,44 15%
Toplam 1,76 16,3 213,84 1973,92 100%
Tablo 29: Semt Ölçeğinde Kentsel Servis Eksiklikleri (AMNPB, Ankara Kentsel Servisler ve Çevre Standartları)

Kentsel Servisler Varolan Standart M²/Kişi Olması Gereken M²/Kişi Varolan Alan /Ha) Olması Gereken Varolan Alanın Olması Gereken Yüzdesi
Eğitim Tesisleri (ODTÜ, Hacettepe Kampüsleri Ve Askeri Eğitim Hariç) 2,3 4 277,9 484,39 57%
Yeşil Alanlar
A) AOÇ'nin Kent Lekesi Içinde Kalan Kısmı Dahil 7,85 20 950,6 2421,97 39%
B) AOÇ'nin Kent Lekesi Içinde Kalan Kısmı Hariç 2,778 20 353,54 2421,97 14%
İdari Servisler 2,52 1,28 305,54 155
Sağlık Servisleri 1,71 1,4 207,09 169,54
Kültürel, Sosyal ve Diğer Servisler 0,12 2,1 14,35 254,31 6%
Tablo 30: Tüm Kent Ölçeğinde Kentsel Servis Eksikliği (AMNPB, Ankara Kentsel Servisler ve Çevre Standartları)

Tekeli bu verilerden yola çıkarak kentsel servislere katılması gereken alanın 4500 olduğunu hesaplamıştır. Bunun 200 hektarı semt düzeyindeki servis alanlarında 2500 hektarı kent düzeyindeki servis alanlarındadır. ( Tekeli:1986) Tekeli, araştırmadqa kullanılan standartların Avrupa standartlarının altında olduğunu belirtip buna rağmen kentin bu standartlara erişmediğinin altını çizmektedir. Tekeli ayrıca çalışmasında Ankara’da kamunun elinde büyük miktarlarda toprak bulunmasıyla servis alanlarının yetersizliği arasındaki çelişkiye işaret etmiş, bu durum bilinçli bir arsa politikasının güdülmesine, bu toprakların servis ihtiyaçları düşünülmeden elde çıkarılmasına ya da kamu elindeki toprakların belli kuruluşların ipoteği altında kalarak kentsel kullanışlara açılmamasına bağlamıştır

Eğitim Servisleri:
Ankara yüksek öğrenim kuruluşları açısından ihtisaslaşmış bir kenttir ve 1970 yılı itibariyle kent bütünündeki 24 üniversite ve yüksekokulda toplam 40000 öğrenci eğitim görmektedir. ANPB yaptığı çalışmada ODTÜ ve Hacettepe hariç 22 yüksek eğitim kururluşunun 138 hektar alan kullandığını, ODTÜ’nün 4500 ha (81 hektarı eğitim için), Hacettepe’nin Beytepe Kampüsü’nün 1085 ha. alan kullandığını saptamıştır. Ankara’da iki büyük kampüs dışındaki diğer yğksek eğitim kuruluşları kent lekesi içinde sıkışık ve yetersiz alanlar kullanmaltadır.

Sağlık servisleri:
Ankara kenti sağlık açısından tüm Türkiye’ye hizmet eden bir konumda bulunmaktadır. Kentte toplam 9243 adet hasta yatağı bulunmakta ve sağlık servislerinin kapladığı alan 243 hektarı bulmaktadır (ANPB, 1977)

Bununla beraber kentteki sağlık hizmetlerinin ülke ve bölge seviyesinde hizmet vermesi semt ölçeğinde eksiklik yaratmaktadır. ANPB’nin çalışmasında semtlerin sağlık servisi ihtiyacının ancak %15’I sağlanabilmektedir.


Kültürel Faaliyetler:
1970 yılında, Bakanlıklar’ın etkisiyle gelişmeye başlayan Kızılay yabancı kültür merkezleri, tiyatrolar, sinamalar ve çeşitli başka eğlence mekanlarını barındırmakta ve kentteki batı tarzı yaşamın görüldüğü kesim olma niteliğindedir. Bunula beraber bu mekanlar bu bölge içinde dağınık şekilde yerleşmişler ve yukarıdaki tabloda görülebileceği gibi kentsel alan kullanım standartlarının altındadırlar.


5.3. ALTYAPI VE ULAŞIM

5.3.1. ANKARA İÇME VE KULLANMA SUYU

Ankara’nın içinde yer aldığı coğrafi konum itibariyle zengin su kaynaklarına sahip bir yöre olmaması ve özellikle 1950’lerden sonra hızla başlayan kentleşmenin kentin altyapısını olumsuz olarak etkilemesinden dolayı; kentin içme ve kullanma suyu, pis su ve yağmur suyu taşıma sistemlerinin kentin büyüme hızını uygun bir şekilde geliştirememesine neden olmuştur. Çalışma alanımız olan bu bölge; su kaynakları bakımından:

a) Sakarya Havzası’nın bir uzantısı niteliğindeki Ankara ve Kirmir Çayları,
b) Batı Karadeniz Havzası’na katılan Gerede Çayı Havzalarına ayırmaktadır.

Ankara kenti içinde yer aldığı coğrafi bölge, iklim itibariyle yarı kurak kuşakta yer alır. Yıllık ortalama yağış 360mm civarındadır. Kentsel alan 800m ile 1200m katları arasındadır.

Ankara ve çevresindeki çay havzalarının yıllık su potansiyelleri incelendiğinde sonucun hiç de iç açıcı olmadığı görülür. Bu havzalardan elde edilen yıllık su miktarı Ankara kenti ölçeğindeki bir kentin su gereksinmesi için yeterli değildir. Bu nedenden dolayı, gelecek zaman içinde daha uzak havzalardan su aktarımı vasıtasıyla bu sorun giderilmeye çalışılmıştır.

Daha önce belirtildiği üzere, Ankara kenti konumu açısından kolay geliştirilebilir su kaynaklarına sahip bir yerleşme olmadığından su temini hemen her dönemde üstesinden gelinmesi gereken bir sorun olmuştur.

1969’da 950000 olan şehir nüfusu 1980’de 1800.000’e ulaşmış, su abone sayısı da aynı dönemde 3,5 misli artmıştır. Su tüketimine bakıldığında kişi başına ortalama verilmesi gereken su miktarının yeterince karşılanmadığı da görülür. Bu yıllarda gerek su kaynaklarının yeterli olmaması gerekse de

a) Su tesisleri oluşturan ince hidrolik hesapların yeterince yapılamamış olması,
b) Şehir şebekesinin eskimiş olması,
c) Ankara’nın topoğrafik yapısı nedeniyle terfili boru hatlarının yüksek basınçlarda çalıştırılması,
d) Su sistemlerinde kullanılan malzemelerin düşük kaliteli olması, %40’a varan su kaybı nedeniyle enerji kayıplarında çok büyük boyutlara ulaştığı görülmektedir.

1970’li yıllarda Ankara’nın su sorunu incelenmiş ve bu sorunları bir nebze de olsa azaltmak için birtakım çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların yoğunlaştığı en önemli alan su temininde önemli bir yer tutan barajlardır.

Barajlar:
Ankara ilindeki barajları, elektrik enerjisi üretimi ve sulama suyu, içme suyu temini amacıyla kurulmuş barajlar olmak üzere iki kısımda incelemek mümkündür:

a) Elektrik enerjisi üretimi amacıyla kurulmuş olan barajlar:
Bu amaçla kurulmuş iki adet baraj, Sarıyar ve Hirfanlı Barajlarıdır. Ancak bunlardan Hirfanlı Barajı, Kırşehir İli sınırları içinde olmasına rağmen baraj gölünün bir kısmı Ankara ili sınırları içerisinde bulunmaktadır.



Sarıyar Barajı:
Sakarya Irmağının Ankara ilinin batısında, Sarıyar köyü önlerinde, önce batıdan kuzeye ve sonra yine batıya doğru bir kavisle yönü değiştirdiği mevkide, bu kavisin 1.5 km kadar gerisinde inşa edilmiştir.

Ankara’ya 165km uzaklıkta olan bu baraj, Anadolu’nun elektrik ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. 1954 yılında inşaatına başlanan bu barajda 1956 yılının nisan ayında ilk su tutulmuş, 2 Aralık 1956 yılında da hidroelektrik santralı hizmete girmiştir.
Barajın başlıca özellikleri şunlardır:
Göl sahası: 8300ha.
Ölü hacim: 1.900.000.000 metreküp
Faydalı hacim: 1.590.000.000 metreküp
Tip: Beton
Dolgu hacmi: Temelden 108m., ırmak yatağından 90m.
Tepe uzunluğu: Temelden 250m., ırmak yatağından 480m.

Sarıyar Barajı bir beton ağırlık barajıdır. Baraj, elektrik enerjisi üretimi dışında feyezan hallerinde, suyun zarar vermeyecek şekilde akışını tanzim etmek ve böylece Sarıyar’dan Karadeniz’e kadar olan 360km.’lik ırmak vadisindeki şehir, kasaba, köy ve arazileri su baskınlarından korumak amacını da gütmektedir.

Baraj gölünün su toplama havzası 41.778 kilometrekarelik bir sahayı kaplamaktadır. Bu saha Türkiye yüzölçümünün yaklaşık 19 da biridir.

1966 yılının ilk sekiz ayında 432.000.000kwh. enerji üreten sarıyar hidroelektrik santralı halen takat ve yapı bakımından yurdumuzun en büyük hidroelektrik santralıdır.

Hirfanlı Barajı:
Hirfanlı Barajı, Kızılırmak üzerinde inşa edilmiş olup, dere yatağından yüksekliği 92m.’dir. enerji üretimi için kurulan bu baraj 1960 yılının ocak ayında hizmete girmiştir.
Barajın başlıca özellikleri şunlardır:
Göl hacmi: 27.700ha.
Ölü hacim: 4.000.000.000 metreküp
Faydalı hacim: 2.000.000.000 metreküp
Tipi: Kaya dolgu
Dolgu hacmi: 2.600.600 metreküp
Yükseklik: 81m.
Tepe uzunluğu: 365m.

En geniş yeri 18400m. ve en dar yeri 2000m. olan Hirfanlı Barajı’nın sulayacağı saha 30.000ha. olup taşkından koruyacağı saha ise 25.000ha.’dır. bu baraj yılda 400 milyon kwh. enerji üretebilecek kapasitededir.

b) Sulama ve içme suyu temini amacıyla kurulmuş barajlar:
Mevcut durumda Ankara’ya su temin eden ana kaynaklar şunlardır:
1) Çubuk I Barajı
2) Çubuk II Barajı
3) Kayaş-Bayındır Barajı
4) Kurtboğazı Barajı

Bu barajlar akarsular üzerindeki baraj ve regülatörlerle toplanan ve depolanan suları sisteme vermektedir. Bütün bu sistemlerden temin edilen yıllık ortalama su miktarı aşağıda belirtildiği gibidir.
Çubuk Barajı 35.106m3
Kayaş-Bayındır Barajı 6.106m3
Kurtboğazı Barajı 57.106m3
İl sınırları içinde kalan bu barajları inceleyelim:

a) Çubuk I Barajı:
Çubuk Çayı üzerinde, şehre 12km. uzaklıkta, İç Anadolu’nun stepleri içinde kurulmuş olan bu barajın inşasına 1930 yılında başlanmış ve 1936 yılında işletmeye açılmıştır. Ankara’nın sulama, feyezan kontrolü, mesire yeri, şehrin su ihtiyacının temini, ağaçlandırma gibi amaçlarla kurulmuştur.

Barajın gölü 903m. kodunda, ortalama olarak 300m. genişliğinde ve 5km. uzunluğundadır.

1952 ve 1960 yıllarında Çubuk I Barajındaki su arıtma tesisinin kapasitesi arttırılarak kente sağlanan su miktarı iki misline çıkarılır. Çubuk I aktarım hattına paralel olarak 600mm. çapında ikinci bir aktarım hattı inşa edilir.

b) Çubuk II Barajı:
Ankara’nın 54km. kuzeyinde, Çubuk Çayı üzerinde Çubuk İlçesinin 5km. kuzeyinde vadinin nispeten daraldığı bir yerde, 1964 yılında kentin artan su ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulmuştur.

Çubuk I ve II Barajlarında regüle edile4n su mansaptaki Çubuk I Barajı dipsavağından alınarak Dışkapı civarında Ziraat Fakültesi yanındaki filtre tesislerine isale edilmekte ve buradan şehir şebekesine verilmektedir.

c) Kayaş-Bayındır Barajı:
Ankara’nın 12km. güneydoğusunda, Kayaş’ın 2km. doğusunda ve Bayındır Çayı üzerindedir. Baraj, Hatip Çayı Bayındır kolunun taşkınlıklarını kontrol ve bu vadilerin taban topraklarının depolanan su ile Ankara şehri içme suyunu besleme ve kanalizasyon artıklarının atılması için yatağa su bırakmak amacı ile kurulmuştur. Bu baraj 1965 yılında hizmete açılmıştır. Bu barajdan alınan sular çelik bir boru ile Kayaş civarındaki filtre tesislerine verilmektedir.

d) Kurtboğazı Barajı:
Bu sistem Ova Çayı’nın bir kolu olan Kurtboğazı deresi üzerinde Ankara’nın 56km. kuzeyinde tesis edilmiş olan Kurtboğazı Barajı ile Ova Çayı üzerinde Ankara’nın 30km. kadar kuzeyinde inşa edilmiş Köprübaşı regülatöründen Ova Çayının sularını Kurtboğazı’na aktaran Kışlacık derivasyonundan ibarettir. 1967 yılında inşasına başlanan bu baraja, 1974 yılında Kurtboğazı-İvedik 2200mm. çapındaki aktarım hattı eklenmiştir. Kurtboğazı Deresi’nin tabii suları ile Ova Çayından derive edilen suları toplayan ve regüle eden Kurtboğazı Barajı’ndan alınan sular beton bir boru sistemi ile İvedik Arıtma tesislerine isale edilmekte ve buradan dağıtım şebekesine verilmektedir. Barajdan yaz aylarında sulama maksadıyla bir miktar su alınmaktadır.

Kente su teminini sağlayan diğer bir kaynak da yeraltı suları ve membalardır. Özellikle 1950’lerden sonra nüfus artışının hızlanmasıyla birlikte Çubuk I Barajı’ndan sağlanan su kentin ihtiyacını karşılamaya yetmemiş ve belediye 1950-69 yılları arasında 119 adet kuyu açmış ve yeraltı sularından yararlanma yoluna gitmiştir.

Kentsel nüfus artış hızının yüksek olduğu bu dönemde, açılan kuyularla artan su gereksiniminin önemli bir bölümü karşılanmıştır. Örneğin; 1969 yılında kuyulardan sağlanan su, kentin toplam su tüketiminin %44’ünü, 1980’lerde ise yaklaşık %30’unu karşılamaktadır. Ancak, bu kuyuların da açılmasıyla kent yakın çevresindeki Ankara Çayı akiferinden emniyetli olarak çekilebilecek su miktarının sınırına erişilmiştir. Bu nedenle eldeki kaynaklar daha etkin kullanılarak üretilen su miktarında artış sağlanmaya çalışılır. Genellikle kuyulardan alınan suların kalitesi kimyasal yönden kullanma ve içme maksadına uygun değildir.

Kusunlar Kaptajı ve Elmadağ membalarından da kente su sağlanmaktadır. Kusunlar’dan alınan sular Cebeci’ye, Elmadağ’dan getirilen sular Çankaya’ya verilmektedir. Kusunlar’da vadiyi kesen 12m. derinlikte beton bir yeraltı bendi yapılarak sular toplanmakta ve 600’lükm boruya verilmektedir. Elmadağ’da pınarlardaki sular kaptajlarla toplanmaktadır. Kusunlar’ın normal verimi ortalama olarak 85lt/sn, Elmadağ membalarının verimi ise 87lt/sn.dir.

Mevcut İsale Sistemleri
Çubuk İsalesi:
Çubuk I ve II Barajlarında regüle edilen sular Çubuk I Barajı’ndan 600’lük ve 700’lük iki çelik boruyla alınmakta ve Dışkapı’da Süzgeç diye bilinen filtre tesislerine getirilmektedir. İlk olarak 1935 yılında inşa edilen 600’lük borunun uzunluğu 10500m., kapasitesi 350-400lt/sn.’dir.1960’da servise girmiş olan 700’lük borunun uzunluğu 10500m., kapasitesi ise 600-650lt/sn.dir. Her iki boru ile barajdan şehre 1000lt/sn su verilebilmektedir.

Kayaş-Bayındır İsalesi:
Kayaş-Bayındır Barajı dipsavağından suyu alan ve filtre tesislerine götüren isale hattı 700’lük çelik bir borudur. 1965 yılında döşenmiş olan bu hattın uzunluğu 3700m kapasitesi 400lt/sn. civarındadır.

Kurtboğazı İsalesi:
Kurtboğazı Çayı’nın kendi suları ve Ova Çayı’ndan Kışlacık derivasyonu ile Kurtboğazı’na aktarılan ve bu barajda regüle edilen suların Ankara’daki İvedik Arıtma Tesisleri’ne isalesi, beton borularla yapılmaktadır. İsalenin toplam boyu 47200m.dir. Bu hatla Ankara kentine isale edilen su miktarı yılda 60-65 milyon m3 dür.

Yeraltı Suları ve Membaların İsalesi:
Yeraltı kuyularından alınan sular uygun en yakın yerde genellikle pompajla olmak üzere depolara ve sisteme verilmektedir. Kusunlar memba suları 11300m uzunluğunda 600mm çaplı bir boru ile Cebeci’ye verilmektedir. Elmadağ membaları ise 200-250 mm çapında isale hatları ile Çankaya civarını beslemektedir.

Mevcut Su Dağıtım Şebekesi:
halihazırda Ankara şehri Su Dağıtım Şebekesi Dapta Firmasınca hazırlanan ‘Kati Proje Raporu- 1973’ ve Suiş Firmasınca hazırlanan ‘Kati Proje Revizyon Raporu’na göre inşa edilmektedir. Bu projenin hazırlandığı tarihte mevcut olan ve halen de kısmen kullanılan eski şebeke sistemi, depo ve pompa istasyonları zaman içinde devreden çıkmaktadır. Kati proje uygulamasından önce inşa edilen ve halen kullanılmakta olan borularla, kati projeye göre inşa edilmiş 150mm ve daha büyük çaplı isale, ana besleme ve ana dağıtım borularının toplamı yaklaşık 612km.dir. Su Dağıtım Şebekesi içindeki dağıtım depoları ve pompa istasyonlarının inşaatı bu projelere göre yapılmıştır. Dağıtım depolarının hacimleri 1000-60000m3 arasında değişmektedir. Dağıtım depolarının 45’i inşa edilmiştir. Değişik zonlara suyu iletmesi için pompa istasyonları inşa edilmiştir.

Mevcut Arıtma Tesisleri

İvedik Arıtma Tesisi:
Ankara kentine standartlara uygun su temin etmek amacıyla İvedik mevkiinde dört üniteden oluşan bir arıtma tesisi planlanmıştır. Bu plana göre, bu tesis beş isale hattı ile beslenmektedir. Tesise giriş kotu 920m.dir. Dört üniteden oluşan İvedik arıtma Tesisi’nin ilk ünitesine 1977 yılında başlanmıştır.

Çubuk Filtre Tesisi:
Çubuk Barajı’ndan gelen suları arıtmak için kullanılan bu tesis Süzgeç adı altında Dışkapı ziraat Fakültesi yanında kurulmuştur.

Kayaş-Bayındır Filtre Tesisi:
Bu tesis 1966 yılında devreye girmiş olup kapalı ve tazyikle çalışan bir filtre tesisi durumundadır. Kayaş’ta mevcut derin kuyu ve pompaj istasyonlarının bulunduğu sahada kurulmuştur. Bu filtreler dört üniteden meydana gelmektedir. Filtre tesisinin toplam kapasitesi 25.000m3/gündür. Kayaş’ta filtre tanklarının üst kotu 936m.dir.

Mevcut Sistemdeki Eksiklikler
Ankara kentinin büyümesine paralel olarak artan su gereksiniminin karşılanabilmesi için devreye sokulan yakın çevredeki kaynaklarla kentin içinde bulunduğu havzanın sun potansiyeli tümüyle tüketilmiş durumdadır. Fakat bu kaynaklardan sağlanan su kentin gereksinmesini karşılamaktan çok uzaktır. Çubuk I Barajı dışında devreye giren bütün su kaynaklarının, ancak kentsel su gereksinmesi ile su arzı arasındaki fark belli bir düzeyi aştığında devreye girdiği görülmektedir.

Önemli bir sorun da kat yüksekliklerinin büyük ölçüde artması ve kent bölgelerinde nüfus yoğunluklarının yükselmesi yetersizlikleri en üst seviyeye çıkarmıştır. Mevcut su şebekesi ancak 150kişi/ha. lık bir yoğunluğa yetecek seviyede hesaplanmışken yaklaşık iki misli büyüklükte bir kenti beslemek zorunda kalınca su dağıtımı da yetersiz kalmıştır.

Nüfusun ve hayat standardının artmasına paralel olarak kişi başına günlük su tüketimi artacağı yerde eksilmiştir. Diğer taraftan, hızlı gecekondulaşma süreci sonunda kentte ikinci bir dağıtım sistemi oluşmuştur: Çeşmeler. Kentin imarlı kesimlerine su sağlıksız koşullarda çalışan basınçlı bir şebeke ile dağıtılırken, gecekondu alanlarında hizmet, çeşmeler aracılığıyla yürütülüyordu. Bu durum kentte imarlı ve imarsız kesimler arasında kişi başına tüketilen su miktarlarının önemli ölçüde farklılaşmasına neden olmuştur. 1968’de Ankara’da minimum su tüketen gecekondu alanlarıyla, tüketim düzeyi en yüksek imarlı kesim arasında kişi başına tüketilen su bakımından 10 kata varan farklar bulunduğu gözlenmiştir. 1975’lere gelindiğinde Ankara’da gecekondu alanlarında bulunana 1700 civarında çeşmede yaklaşık yılda 5 milyon m3 su tüketiliyordu. Daha sonra yerel yönetim tarafından uygulanan altyapı götürme politikaları sonucu bu miktar düşürülmüştür.

Bu eksiklikler, o dönemde sadece Ankara’nın değil diğer bütün büyük kentlerin ortak sorunlarındandı. Sorunların ağırlaşması sonucu o zamana kadar uygulanan bütün müdahale biçimleri bir kenara bırakılmış ve yeni yaklaşım biçimleri benimsenmiştir. İlk olarak, 1053 sayı ve 1968 tarihli yasa ile Ankara-İstanbul ve 100.000’den çok nüfuslu kentlerin su şebekelerinin proje ve uygulamaları Devlet Su İşlerine görev olarak verilmiştir. Dağıtım şebekesinin yapım ve işletimi ise belediyelerin sorumluluğuna bırakıldı. Yasanın verdiği yetki ile DSİ, Ankara’nın içme ve kullanma suyu projesi ve fizibilite etüdlerini Camp-Harris-Mesera adlı yabancı bir firmaya hazırlattırmıştır. Hazırlanan bu master planda, sorunun teknik ve mühendislik boyutunun yanı sıra sosyal, ekonomik, demografik, mekansal, idari ve parasal yönleri de ele alınmıştır. Fakat , CHM tarafından hazırlanan ‘Ankara Project, Report On Feasibility and Master Plan For Water Supply’ adlı raporda önerilen tesislerin bir kısmının zamanında devreye girmemesi, nüfusun ve hayat standardının artmasına paralel olarak kişi başına günlük su tüketiminin artacağı yerde azalmasına neden olmuştur. Ayrıca 1969 yılında hazırlanan Büyük Ankara İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Projesi gereğince 1972 yılında yapılan ve 1990 yılına kadar olan bütün içme suyu yatırımlarını kapsayan kati projeye göre gerçekleştirilen yatırımlar, 12 adet pompa istasyonu, toplam 275.000m3 hacminde 33 adet su deposu ve 665 km.lik boru hattıdır. Bu projeye göre Ankara İvedik Tasfiye tesisleri ile A.O.Ç .lığını birleştiren hattın doğusunda kalan 18ha.lık Ankara Belediyesi sınırları içerisinde yapılması gereken tesislerin sokak içi dağıtım şebekesi hariç tamamı bitirilmiştir.

İncelediğimiz bu dönemde su talebinin tam olarak karşılanamaması şebekeye fasılalı su verilmesine sebep olmakta, bu durum ise özel depo ihtiyacının artmasına, suların kirlenmesine, zaiyatına ve şebekede arızalara yol açmaktadır.

Ankara’ya verilen suların bir bölümü yeraltı sularından karşılanmaktadır. Yeraltı sularının sertlikleri oldukça yüksektir. Ayrıca yeraltı suları herhangi bir arıtma işlemi görmeksizin klorlanıp doğrudan şebekeye verildiklerinden, fazla sabun tüketimine, borularda alan daralmasına, kaynatıldığında kaplarda kireç birikimine neden olmaktadır.

İvedik Arıtma Tesisleri ile arıtılan Kurtboğazı sistemi suları haricindeki Çubuk ve Kayaş-Bayındır barajlarından temin edilen suların arıtma işlemleri hızlı filtre tesisleri ile yapılmakta ise de yetersizdir. Diğer bir sorun ise eski şebekenin büyük bir bölümünün 150mm.den daha küçük çaplı borulardan oluşmasıdır. Borular zamanla korozyona maruz kalmış ve taşıma kapasiteleri azalmıştır. Oldukça eski olan bu küçük çaplı borular enerji kaybına neden olmakta, kontrolü zorlaştırmakta, kaçak ve sızıntılarla zaiyatın artmasına neden olmaktadır.

Ayrıca kati proje haricindeki bölgelerde, bilhassa yüksek kotlu olan alanlarda hızla artan nüfus ve yerleşim bölgeleri nedeniyle, kısa vadede mevcut tesislerden acilen su iletilmesi zorunluluğu doğmuş ve tesisler kapasitelerinin üzerinde çalıştırılarak aynı hatlara fazla basınçla su verilmiştir. Bu şekilde genellikle istenilen su iletilmekle beraber bu durum pompa ve şebekede arızalara ve enerji kaybına neden olmaktadır.

Sonuç olarak, özellikle 1950’lerden sonra Ankara su gereksinmesinin karşılanamayışı dağıtım sistemindeki yetersizliklerden çok, kente yeterli miktarda su temin edilemeyişinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca sorun, yürütülmekte olan bir yatırımın gecikmesinden değil, gerekli yatırıma, bitirilmesi gereken tarihten sonra başlanmasından kaynaklanmaktadır. Yine CHM Master Planında önerilen yatırımlar konusunda da büyük gecikmeler söz konusudur. Kısaca Ankara’da sorunun temelinde, su temininin, gereksinimi on yıl kadar geriden izlemesi yatmaktadır.


5.3.2. ELEKTRİK

Ankara’nın elektrik talebi TEK ve EGO’nun santrallerinden karşılanmaktadır. TEK, kenti toplam gücü 240 MW’lık üç indirici merkezden ( Balgat, Akköprü, Mamak ) beslemektedir. EGO santralinin toplam kurulu gücü 25 MW’dır.1976’daki elektrik tüketimi 954,422 milyon MW olup bunun %97’si TEK tarafından karşılanmıştır. Ankara’daki elektrik tüketim talebi yılda ortalama %10 artmaktadır. Kurulu elektrik gücünün 1978’de yetersiz kalacağı, dolayısıyla TEK indirici merkezlerinin kapasitesinin arttırılmasının veya yeni merkezlerin devreye girmesi gerekmektedir. TEK ve EGO Ankara’nın gelecekteki elektrik ihtiyacını karşılamak üzere projelendirme çalışmalarını sürdürmektedir.

Belediye sınırları içinde, yeni kurulan gecekondu bölgeleri hariç elektrik götürülememiş bölge yoktur. Kentin yeni açılan konut ve diğer kullanış bölgelerinde altyapı servis alanlarının yapılanmadan önce temini TEK ve EGO gibi enerji veren kuruluşlar için büyük önem taşımaktadır.


5.3.3. HAVAGAZI
Ankara’nın havagazı ihtiyacı EGO’nun iki fabrikasından ( Maltepe ve Güvercinlik ) karşılanmaktadır. Tüketim talebine karşılık üretilen miktar 180-200 bin m3 civarındadır. Toplam şebeke uzunluğu 515.7 km ve abone sayısı 92.000’dir.




5.3.4. ANKARA'NIN KANALİZASYON SİSTEMİ

1970 Ankara'sı kanalizasyon sisteminin gelişimi açısından incelendiğinde, alt yapı gelişiminin , artan nüfus ve bunun doğurduğu talebin sonucu olan makroform gelişim hızını yakalamakta başarısız olduğu görülmektedir . 1970'te hızlı bir gelişim sürecine giren Ankara , aynı hızı altyapı hizmetlerinde yakalayamadığından , bu anlamda ortaya çıkan birçok problemle yüzleşmek zorunda kalmıştır .

1970'li yıllarda Ankara'nın %50'sinden fazlasında kanalizasyon sistemi bulunmamaktaydı . Kanalizasyon sisteminden bağımsız olan sahalar bu sorunu , tank sistemi yada fosseptik çukurlarla çözmekteydiler .

Bu dönemdeki kanalizasyon sistemi çok sınırlı bir alana yayılmış olmasının yanı sıra ( Yenişehir , Kızılay , Ulus , Akköprü vs) bulunduğu alanlarda da kusursuz bir hizmet verememekteydi . Kullanılan boru tiplerinin yanlış olması , eskimesi ve yenileme sorunun baş göstermesiyle zamanla sistemde sızıntılar oluşmaya başlamış ve pis suyun içme suyu ile karışması sonucunda önemli sağlık sorunları ortaya çıkmıştır .

Bu dönemde ortaya çıkan sorunların ve mevcut durumun anlaşılması için ilk önce kanalizasyon sisteminin incelenmesi gerekmektedir .

Kanalizasyon Sisteminin Genel Yapısı:
Ankara'nın kanalizasyon sistemi bu dönemde iki ayrı tipten oluşmaktaydı. Bunlardan birincisi olan karışık sistemde; pis su ve yağmur suyu birlikte toplanmakta ; ,ikincisi olan ayrık sistemde ise sadece pis su toplamakta , yağmur suyu başka bir sistemle taşınmak üzere ayrı tutulmaktaydı .
Bu dönemde sistemce toplanan pis sular Ankara , Çubuk , İncesu , Dikmen derelerine boşaltılmaktaydı.

Ankara Kanalizasyon Sisteminin İncelenmesi
Ankara kanalizasyon sisteminin incelenmesi esnasında bölgeleme yöntemini kullanmak sistemi anlamak açısından daha yararlı olacaktır . Bu bağlamda ; Ankara sekiz ayrı bölgede incelenebilir :

I. Bölge: I. Bölgeyi kentin doğusunda kalan Kayaş ve Uregil oluşturmaktadır . Bölgenin toplam alanı 2966 ha. ve nüfusu 27500'dür . Bu dönemde birinci bölgeye hizmet eden kanalizasyon sistemi bulunmamaktaydı .Bu yüzden bölge hem bu anlamda sorunlar yaşarken , hem de çayların taşması sonucu ortaya çıkan kötü durumla başa çıkmak zorunda kalmıştır .

II. Bölge: II. Bölgeyi ; Mamak ,Tuzluçayır ,Saimekadın ,Gülveren , Şafaktepe ve sitelerin doğu kısmı oluşturmaktadır . Bölgenin alanı 2481 ha. ve nüfusu 134500 olarak belirlenmiştir . Bu bölgede yer alan sitelerde ayrı bir kanalizasyon sistemi bulunurken ; diğer alanların kanalizasyon sorunu fosseptik çukurlarla halledilmekteydi .

III.Bölge: III. Bölgeyi ; İncesu ,Topraklık , Akdere ve Seyran oluşturmaktadır . Bölgenin alanı 1775 ha. ve nüfusu 86000 olarak belirlenmiştir . Bu bölge şehir merkezine yakın bir alanda olduğu için mevcut sistemden bir ölçüde yararlanabilmiştir . Bölgede toplanan pis su İncesu deresine dökülmektedir .

IV. Bölge: IV. Bölgeyi ;Aydınlık Evler , Hasköy , Keçiören , Kalaba , Etlik , Subay Evleri , Merkez Bankası Evleri ve Mebus evleri oluşturmaktadır . Bölgenin alanı 4618 ha. ve nüfusu 160000'dır. Bu bölgedeki sistemin çoğunluğunu karışık sistem oluşturmaktadır.

V: Bölge: V: Bölge ; Yenişehir , Maltepe , Samanpazarı , Akköprü , Hisar , Ulus , Altındağ'dan oluşmaktadır . Bu alan merkez bölge olarak da isimlendirilebilir . Bölgenin alanı 1666 ha. ve nüfusu 295000 kişi olarak belirlenmiştir . Bu alan tüm Ankara macroformu üzerinde en gelişmiş kanalizasyon sistemine sahip bölgedir . Bölgedeki sistem 225 ha.lık bir alana yayılmakta ve toplanan pis su Ankara , İncesu ve Çubuk derelerine boşalmaktadır .

VI. Bölge: IV. Bölgeyi ; Dikmen , Ayrancı , Çankaya , Kavaklıdere , Balgat , Bahçelievler , Eskişehir yolu üzerindeki askeri binalar , Konya yolu üzerindeki okullar , Atatürk orman çiftliği ve Gazi mahallesi oluşturmaktadır . Bölgenin alanı 7287 ha. ve nüfusu 123000 olarak belirlenmiştir . Bölgedeki kanalizasyon sisteminin çoğunluğunu karışık sistem oluşturmaktadır . Kavaklıdere ve Çankaya'da toplanan pis su İncesu deresine ; Askeri binalar , Bahçeli evler ve Konya yolu üzerindeki okullar da toplanan pis su ise Dikmen deresine dökülmektedir .

VII. Bölge: VII: bölgeyi ; Yenimahalle , Karşıyaka ve Macun'dan oluşmaktadır . Bölgenin alanı 2085 ha. ve nüfusu 58500 olarak belirlenmiştir . Bu bölgedeki kanalizasyon sisteminde hem karışık hem de ayrık sistem bulunmaktadır . Sistemde toplanan atık su Ankara deresine boşaltılmaktadır .

VIII. Bölge : Ankara'nın batı bölümü VIII. Bölgeyi oluşturmaktadır . Bölgenin alanı 10358 ha. ve nüfusu 32500 olarak belirlenmiştir . Askeri kurumların yer aldığı alanda kanalizasyon sistemi bulunmamaktadır .

Bu tabloya göre kent alanı üzerinde hizmet edilen toplam alan 2733 ha. ve hizmet edilen toplam nüfus 468550 kişi olmaktadır . Buna göre tüm Ankara kenti üzerinde nüfusun % 51'ine hizmet verilirken ; alan olarak düşünüldüğünde bu oran % 8'e düşmektedir .
Sonuç:
1970 dönemi Ankara'sı altyapı açısından makroform gelişme hızını yakalayamadığından birçok problemle karşılaşmış ve bu anlamda iyi hizmet verememiştir . Gerek kanalizasyon sisteminin dar bir alana yayılmış olması gerekse kullanılan materyalin yanlış seçimi , hizmetlerin uygulanmasını daha bir zora sokmuş ve çözülmesi gereken problemin daha da büyümesine neden olmuştur .

Ayrıca pek çok alanda yağmur drenaj sisteminin de bulunmaması , yağmurlu havalarda pis suların döküldüğü derelerin taşmasına ve sellerin olmasına sebep olmuş ve bu durum sonucu pis su ile içme suyunun karışması ile Ankara önemli sağlık problemleri ile yüzleşmek zorunda kalmıştır .

Görülmektedir ki 1970 dönemi Ankara pek çok altyapı hizmetinde sağlayamadığı başarıya kanalizasyon sisteminde de ulaşamamıştır .

5.3.5. ULAŞIM

Ankara’nın ulaşım yapısının 1970 li yıllardaki durumu inceleğinde belirli sorunları ve bu sorunları çözmeye yönelik çalışmalar saptanmıştır. Kimi sorunlar çözülse de bazıları geçmişten günümüze kadar sürmüştür hatta bazıları artık neredeyse çözülemez hale gelmiştir. Bu raporda Ankara’nın ülke ve bölge ulaşımındaki konumu ve kentiçi ulaşımın yapısı ele alınmaya çalınmıştır.

5.3.5.1.BÖLGESEL ULAŞIM

Ankara’nın Ülke Ve Bölgesel Ulaşımdaki Konumu
Ankara’nın ülke içindeki konumu ve başkentlik fonksiyonu dolayısıyla ulaşım bağlantıları ,özellikle Cumhuriyet Dönemin’den günümüze büyük gelişme göstermiştir. Marmara ve Ege Bölgeleri’ni; Orta, Doğu, Güney ve Karadeniz Bölgeleri’ne bağlayan karayollarının bir çoğu Ankara üzerinden geçerler. Ülkenin Avrupa bağlantısını sağlayan E-5 Karayolu; Edirne, İstanbul, İzmit, Adapazarı ve Bolu üzerinden Ankara’ya ulaşır. Ayrıca aynı karayolu Adana ve Antakya’ya kadar Anadolu’yu katederek (1349 km) Ortadoğu ülkelerine devam eder.

Ankara’nın başkent olmasındaki en büyük etkenlerden biri kentin Anadolu ile bağlantısını sağlayan demiryoludur. Ülkenin doğu ve batısı arasında önemli bir düğüm noktası durumunda, yüklü bir transit trafiği hizmet etmektedir.Bu özelliği bakımından önemli bir konuma sahip olan Ankara; 1970 yılına gelindiğinde ülkenin diğer kentleriyle bağlantısında demiryolu kullanımı %5.6’dır. Aynı oran Ankara’ya yıllık gelen ve giden yük için %30’dur

Ankara’nın havayolu ulaşımı inceleğinde; Havayolu iç hat seferleri için önemli bir düğüm noktası olan Esenboğa’dan ülkedeki 12 hattın 8’i geçmektedir. Ülkedeki havayolu ile taşınan yolcunun %58.9 ‘u, yükün %52.9’u Ankara bağlantılıdır.1973-1974 yıllarında Ankara’ya gelen ve giden yolcular tüm havayolu yolcularının %37.6’sıdır. Bu oranın%35’i de İstanbul bağlantılıdır. Ankara ile önemli havayolu yolcu ilişkisi olan ikinci kent Adana , üçüncüsü ise İzmir’dir.

Karayolu Ulaşımı
Türkiye’nin önemli bir karayolu aksı olan (E-23) İzmir’den başlayarak Uşak, Afyon üzerinden Ankara’ya gelir ve Yozgat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Ağrı’ya ve İran’a uzanır. Bu aks ülkenin batı ve doğu bölgelerini birbirine bağlar. Ayrıca Anadolu’yu kateden en uzun karayolu(1839 km) bağlantılarından biridir. Bu önemli karayolu bağlantısından başka Ankara-Afyon, Isparta, Antalya; Ankara-Konya, Silifke; Ankara-Çorum, Samsun; Ankara-Çankırı, Kastomunu; Ankara-Eskişehir, Bursa,Balıkesir, Çanakkale; Ankara-Gerede, Zonguldak bağlantıları sayılabilir. (ANPB:1977)

Ankara kentinin dış çevre ile-bölgesi ve ülke ile –ulaşım bağlantılarındaki araç yoğunlukları 1970 yılında dış kordon anketi verileriyle saptanmıştır.( Günay, 1986) Bu verilere göre :
1. İstanbul yönünden gelen 6018 araç/gün
2. Eskişehir yönünden gelen 928 araç/gün
3. Adana yönünden gelen 1250 araç/gün
4. Erzurum-Samsun yönünden gelen 2564 araç/gün
5. Ankara ilinden gelen 8628 araç/gün
Toplam gelen 19296 araç/gün
1970 yılındaki bu değerlere göre Ankara’ya gelen ve transit geçen araçların geliş yönlerine göre oransal ağırlıkları Ankara ilinden %45, İstanbul yönünden %31, Erzurum-Samsun yönünden %13, Adana yönünden %6, Eskişehir yönünden % 5 olmaktadır. Ankara’dan çıkış yapan ve sözü edilen yönlere giden araçların günlük oranları ise aynı sırayla %45, %30, %13, %7 ve %4 olarak saptanmıştır.













Şekil 2: 1970 Yılı Ankara’ya Gelen Araçların Yönlerine Göre Yüzdeleri
Demiryolu Ulaşımı
Ankara’nın demiryolu yolcu taşımısında en çok bağlantı kurduğu il yıllık 410 000 yolcu ile İstanbul’dur. Bu rakam taşınan toplam yolcu sayısının %37’sını oluşturmaktadır Bunu %9 ile Balıkesir, %5.8 ile İzmir, %4.3 ile Eskişehir,%4.2 ile Yozgat, %3 ile Zonguldak takip eder. 1973 yılında yapılan istatistiklere göre Ankara kentiçi trafiğine demiryolu ile yapılan dış seyehat yüklemesi günlük ortalama 3000 kişi civarındadır. Bu rakam Ankara şehirlerarası yolcu taşımasının %5.6 ‘sını oluşturmaktadır. (ANPB, 1977)

Ankara demiryolu banliyö servisi 1973 yılında Sincan-Kayaş arasında 36 km’lik çift hat elektrikli tren şeklindedir.Ayrıca günde birer sefer doğuda Elmadağ, batıda Malıköy’e kadar uzatılmaktadır. Sincan-Kayaş arasında tamamı herzaman hizmette olmayan 23 ara istasyon vardır. Banliyö trenlerinin yolcu sayıları artmakta fakat genel ortalamaya bakıldığında (türel dağılım açısından) azalmaktadır.

Havayolu Ulaşımı
Ankara çevresinde hava trafiği için 5 alan mevcuttur, ancak bunlardan 4 tanesi askeri ve eğitim amaçlı olduklarından Ankara’nın ülke ve dışarısı için sivil havayolu bağlantısı Esenboğa hava alanından yapılmaktadır.Ankara Esenboğa hava alanı kentin kuzey doğusunda, merkezden 28 km uzaklıktadır.

Ankara ülke ile yolcu bağlantısının %2.4’ünü havayolu ile yapmaktadır. 1967-1972 yılları arasında gelen ve giden toplam havayolu yolcusu ortalama %18.3 artış oranı gösterir. Bu yolcuların büyük bir kısmı havayolu servis otobüsleri ile bir kısmı da taksi, dolmuş ve diğer ulaşım türleri ile Ankara’ya taşınmaktadır.Ayrıca Ankara’ya havayolu ile gelen ve giden yük miktarı kentin diğer yollarla yaptığı yük taşımasının yanında çok küçük bir değerdedir.

Toplam yolcu/gün %
Demiryolu 3000-3200 5.6
Havayolu 1300-1400 2.4
Karayolu 48.000-50000 92
Tablo 31: Ankara‘nn Şehirlerarası Yolcu Taşıma istemlerinin Payları-1970

5.3.5.2. KENTİÇİ ULAŞIM

Kentsel Gelişme Süreci Ve Ulaşım Altyapısı
Kentiçi ulaşım hareketleri kentin kuzey, güney, doğu ve batı kesimlerinde yerleşen konut alanlarının kent merkezleri (Ulus,Kızılay) ile yoğun ilişkisini sağlayan Keçiören-Çankaya ve Bahçelievler-Cebeci bağlantıları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tarihi gelişim içinde incelediğimizde; Cumhuriyet’ten önce kale civarında toplanmış küçük bir kasaba iken Cumhuriyeten sonra kuzeyde Keçiören , Etlik ve güneyde Çankaya’da teşekkül eden yerleşmeler ile kuzey-güney istikametindeki bir yol aksı etrafında gelişmelerin teşvik edildiği görülmekte , 1936-37’lerden sonra Sıhhiye, Kızılay-Cebeci bağlantılarının sağlanması ve Bahçelievler’in inşa edilmesine başlanması ile doğu-batı yönünde gelişmenin hızlandığı izlenmektedir. Özellikle doğu-batı aksının kent fiziki yapısında yeralması ve Kızılay yakınında Bakanlıklar sitesinin yerleştirilmesi ile kentin güney yarısında ilişkiler çok hızlı artmış ve Kızılay merkezinin güneyde yerleşen sosyal tabakalara hizmet edecek bir yapıda oluşması gerçekleşmiştir (EGO Araştırma Raporu: 1994)

Kızılay merkezi, yukarda bahsettiğimiz kuzey-güney ve doğu-batı akslarının kesiştiği yerde hızlı bir gelişme göstermiş ve daha çok üst gelirli sosyal kesime hizmet veren bir alışveriş merkezi niteliğini almıştır.

Kent Makroformu İle Ulaşım Yapısının Etkileşimi
Kent formu ile kentiçi yolcu taşıma hizmetlerinin gelişimi ve niteliği arasında karşılıklı belirleyicilik ilişkileri vardır. Eğer bir alana taşıma hizmeti gidiyorsa, bu sunum o yörenin gelişmesini hızlandırır. Öte yandan bir alanda kentsel yapılaşmanın yoğunlaşması ulaşım hizmetinin sunumunu gerektirir. Bu iki yönlü ilişkide hangisinin etkili olacağını büyük ölçüde sunulan ulaşım hizmetlerinin etkinliği, konfor düzeyi ve örgütlenme biçimi belirler.

Gecekondulaşmanın yoğun olduğu Ankara’da toplumsal yapının sonucu olan marjinal kesimin varlığı ulaşımda küçük girişimci türünün yaygınlaşmasında büyük ölçüde etkili olmuştur. Bu kesim zamanla şirketleşememelerine karşın dernekler aracılığı ile örgütlenerek baskı gurupları oluşturmuşlar ve en karlı yoğun yolculuk istemlerinin bulunduğu hatları ele geçirmiş, toplam yolculuklar içindeki payları kamu toplutaşım araçlarının paylarıyla eşit duruma gelmiştir. (EGO Araştırma Raporu: 1994)

Kent çevresinde yeni gelişme alanlarına hizmet götüren etkin, konforlu ve yüksek kapasiteli bir toplutaşım ağının kurulamamış olması, kent merkezi ile yoğun konut alanları arasında oluşmuş hatlarda çalışan küçük girişimcilerin etkili varlığı hem makroformun gelişimini etkilemiş, hemde kamu işletmelerinin zarar görmesine sebep olmuştur. Böyle bir kentiçi taşımacılık örgütlenmesinin sonucunda kent formunun sağlıklı gelişiminde etkili olan bir ulaşım hizmeti sunulamamış, sürekli olarak, büyüyen kentin yarattığı istemlere cevap vermeye çalışılmıştır. (1970 Yılı Toplutaşım Güzargahları için bkz. Şekil 2)

Ankarada kentiçi yolağı konusunda da önemli sorunlar mevcuttur. Kentin hızlı gelişme süreci içerisinde, merkez içerisindeki ve merkezle konut alanları arasındaki bağlantıları sağlayan ana yollara, alternatif yolların oluşturulamamış olması sorunları güçleştirmektedir.

Kentiçi Ulaşımının Türel Dağılımı
Kentiçi ulaşımın 1970 dönemindeki genel yapısı aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir; (1930 yılından 1985 yılına kadar Ana Kent İçi Ulaşımın Türel Dağılımı için bkz Şekil 3)

1. Dolmuş sistemi
2. Belediye otobüsleri
3. Özel oto kullanımı
Şekil 3: 1976 Yılı Ulaşım Sistem Payları

Dolmuş Sistemi :
Gecekondularda yaşayan kesimin ekonomik yönden kısıtlı koşullarda yaşaması özel otomobil kullanım düzeyinin cok düşük olmasına neden olmaktadır. Belediye bütce ve olanaklarının kısıtlı olması ve ruhsatsız alanlara karşı servis sunumundaki tutum, bu kesimlere yönelik farklı toplutaşım mekanizmalarının gelişmesine neden olmustur. Bundan dolayı Ankara`da gecekondu alanlarına hizmet eden dolmus sistemi kendi iç dinamiklerinden güc alarak doğmustur.(Akçura: 1971)

Otobüs:
“1969 yılına gelindiğinde otobüsle taşımacılığın yetersizliği sonucu özel otomobil alacak gücü olmayan halk dolmuş ve minibüs kuyruklarını oluştururken, tecimsel taşımacılık karlı bir meslek haline gelmiştir. Bu sorun doğrultusunda 1969 yılında EGO büyük miktarda bir otobüs alımı yaparak servise verdiği araçlarda bir sıçrama yaratmıştır. Fakat takip eden yıllarda araç alımı yapılamadığı için 1977 yılına kadar bir artış olmamıştır.” (Tekeli: 1986)

Ankara`nın ulaşım sorunlarının kaynağı toplutaşımaya verilen önemin azalmasıdır. Özellikle 1970 dönemiyle başlayan aşırı özel oto alımı nedeniyle toplutaşım kullanım oranı azalmıştır. Oysaki 1977 yılında yapılan bir çalışmaya göre toplu taşımanın şehrin genelinde hakim olması halinde birçok yönde tasarruflar yapmak mümkün hale gelebilmektedir. Böylece şehrin genelinde yapılan bu tasarruflar başka alanlara kaydırılabilir ve şehrin gelişimi ivme kazanabilir. Tekeli`nin çalışmasına göre 1977 yılında tüm yolcuların otobüsle taşınması halinde tasarruf oranları; Ana yatırımda %91, bakım ve onarımda %75, yakıtta %84, insan gücünde %88`dir.

Özel Oto Kullanımı:
1973-1977 yılları arasında Ankara’daki özel oto sayısı %125 artmıştır. 1977 yılını esas alan bir araştırmaya göre, büyük kentlerdeki özel otolar şehiriçi trafiğin %85’ini oluşturmaktadır. Buna karşılık yolculukların ancak %22’si özel otomobillerle yapılmaktadır.

Ankara Kentiçi Toplutaşım Sistemleri
1960’lı yıllar EGO araç parkının ve hat sayısının büyük ölçüde sabit kaldığı yıllardır. Taşınan yolcu sayısı azalmış, kamunun payi ise %30’lara düşmüştür. Bunun nedenlerinden biri de Türkiye’de minibüs üretiminin başlaması ve Belediye’nin çıkardığı bir yönetmelikle minibüs hatlarını denetim altına alarak kontenjanları arttırmasıdır. Minibüs hatları çoğunluğu Ulus’tan, az bir bölümü de Kızılay’dan gecekondu mahallelerine uzanan radyal hatlar halindedirler. Bu dönemde sunulan hizmetin sınıflara göre farklılaşması başlamıştır. Otobüs ve minibüsler düşük gelirli sınıflara hizmet verirken, dolmuşlar orta ve üst-orta gelir grupları için bir seçenek oluşturmuştur. Dolmuş, Otobüs, Minibüs Hat ve Hacimleri için bkz Tablo 32)

SİSTEM YÜZDELER
1-Kamu Otobüsü(ego) 15
2-Dolmuş(minibüs ve steyşin) 57.6
3-Özel ve resmi otomobil 21.7
4-Resmi otobüs 2.1
5-Tren 3.6
MOTORLU TOPLAM 100
Tablo 32: Dolmuş, Otobüs, Minibüs Hat ve Hacimleri

Küçük girişimciliğin bir türü olan taksi taşımacılığında da arz 1960-1965 döneminde hızlı bir artış göstermiştir. Taksi sayısı 7500’lere ulaştığında Ankara Umum Otomobilciler ve Şoförler Derneği İl Trafik Komisyonundan 2.2.1966 günü plaka kısıtlaması kararı çıkartarak taksi sayısını dondurtmuştur. (Tekeli: 1986)

1969 yılında Ego’nun 140 adet otobüs alımı araç sunumunda bir sıçrama yaratmış olmasına karşın 1970’li yılların ilk yarısında yeni alımlar sürdürülememiş ve servise verilen araç sayısında artış sağlanamamıştır. Küçük girişimcilerin araç sayıları büyük ölçüde artmamış daha az araçla daha çok yolcu taşınarak talep karşılanmaya çalısılmıştır. Yolcuların bekleme süreleri uzamış, bir önlem olarak çalışma saatlerinde kaydırmalar yapılarak sabah ve akşam doruklarının yayılmasına çalışılmıştır.

Toplutaşım sunumundaki yetersizlik ve kamu kuruluşlarının kent merkezinden uzakta yer seçmeleri bir başka kentiçi ulaşım türünün doğmasına yol açmıştır. Resmi kuruluşlar kendi personelini taşımak için servis aracı işletmeye başlamışlar ve bu araçların sayısı hızla artmıştır. Bu dönemde görülen en önemli gelişmelerden birisi de yerli otomobil fabrikalarının üretime geçmesi ve kentiçi trafikte hızla artan özel oto sayılarıdır. 1967 yılında Anadol (Ford)ların, 1971 yılında Renault ve Fiat (Murat) otomobil fabrikalari kurulmuştur. 1975 yılında özel otoların kentiçi yolculuklardaki payı EGO’nun payına ulaşmıştır. Bu gelişme, üst gelir gruplarının konut alanlarını kent saçaklarında seçmesi eğilimini başlatacaktır. (Tekeli: 1986)

1977 sonrası kamu kesimi yeni atılımlara girişmiş, bu dönemde önemli sayıda otobüs alımlarıyla araç parkı yenilenmiş ve servise verilen araç sayısı arttırılmaya çalışılmıştır, Dikimevi-Beşevler arasında 5,3 km.lik otobüs özel yolu hizmete açılmıştır. 1979-80 yıllarında ilk kez körüklü otobüsler servise verilmiş, böylece kentiçi yolcu tasımacılığında bir rahatlama sağlanmıştır. Bunun sonucunda kamunun payı % 32’ye yükselmiş ve aynı dönemde özel girişimcilerin araç parkında bir gelişme olmamıştır. Küçük girişimci örgütlerin amacı araç sayısını sabit tutarak rantlarını korumaya çalışmak olmuştur.

Ulaşım Planlama Çalışmaları Ve Projeleri
Bu alanda yapılan ilk çalışma Alman kent ve ulaşım plancısı Kurt Leibrand'ın 1959 yılında EGO için hazırladığı rapordur. Bu yıla gelindiğinde, Ankara'da toplutaşım sektöründe belediyenin payı yüzde ellinin altına düşmüş, ancak otobüs hatlarının belli güzergahlarda ve terminal alanlarında yoğunlaşması sonucu belli yerlerde tıkanmalar görülmeye başlanmıştır. Leibrand yüzde yetmişi Ulus'ta yoğunlaşan, genelde ışınsal güzergahlı otobüs işletmeciliğini eleştirerek, Ankara için dört noktada (Ulus-Adliye, Dörtyol-Cebeci, Yenişehir, İstasyon) ana kesişme ve terminal alanlarına sahip, genelde çapraz hatlar önermiştir .

Bunun dışında Ankara Toplutaşım Sistemi ve Ulaşım Etüdü konusunda bugüne kadar yapılan dört ayrı çalışma vardır:

a) SOFRETU (Fransız Sofretransport Urbain) + Ankara Belediyesi Ulaşım Çalışması (1972)
Bu çalışma kentsel ağır raylı sistem konusunda Ankara'da ilk çalışma olup, Leibrand'dan sonra otobüs sisteminin yeniden örgütlenmesine de yönelik ilk araştırmadır. Sofretu çalışması tümü tünelde olmak ve iki aşamada tamamlanmak üzere, toplam 14 km.lik metro sistemi önermiştir. Her aşama 7'şer km.lik hat uzunluğuna sahiptir. 1. aşama Kavaklıdere-Dışkapı, 2. aşama ise Dikimevi-Beşevler hattı yapımını öngörmüştür . Ayrıca bu çalışma ile;
a) idari yapının organizasyonu
b) işletme hatlarının ve malzeme bakımının teknik organizasyonu,
c) ücret toplama sistemi,
d) trafiğin, troleybüs ve otobüs ağının etüdü,
e) demografik yapının belirlenmesi ve orta vadeli nüfus tahmini gibi etüdler yapılmıştır. (EGO Araştırma Raporu: 1986 )

b) Yapı Merkezi + EGO Raylı Toplutaşım Çalışması (1978-1980)
Bu çalışma, herhangi bir yabancı danışmanlık firmasının desteği olmaksızın EGO tarafından gerçekleştirilmiştir. Çalışma, o yıllarda EGO Genel Müdürlüğü bünyesi içinde kurulan kentsel ulaşım planlaması alanında uzmanlaşmış ayrı bir birim ile yürütülmüştür.

Bu birim proje faaliyetlerinin denetiminden sorumlu olup, yerel danışmanlık hizmetleri Yapı Merkezi tarafından sağlanmaktadır. Çalışma yüzde doksanı hemzemin olmak üzere toplam 25 km.lik bir raylı toplutaşım sistemi kurulmasını önermiştir. Sistemin tüneldeki bölümünün büyük kısmını kapsayan Bakanlıklar-Sıhhıye kesimi de dahil olmak üzere, Cumhuriyet Bulvarı/İstiklal Caddesi kesişmesi - Atatürk Bulvarı/İsmet İnönü Bulvarı kesişmesi arasındaki kesim 1. aşama olarak projelendirilmiştir. Toplam sistemin 3 aşamada gerçekleştirilmesi öngörülmekte idi.

Proje belgeleri Mayıs 1980'de onay için ilgili kamu kuruluşlarına verilmiştir. Dört ay sonra Belediye, hükümetin onayını beklemeksizin Opera Meydanı'nda inşaata başlamıştır. Fakat 19 gün sonra yapılan askeri darbe nedeniyle inşaat durdurulmuştur. (EGO Araştırma Raporu, 1986 )

c) 1980-1983 yılları arası Ankara Belediyesi - EGO işbirliği ile yürütülen proje ve fizibilite çalışmaları
Bu çalışmalar bir önceki çalışmanın mantığı ve veri tabanına dayandırılmaya çalışılmıştır. Ancak Yapı Merkezi ve EGO çalışmasının 110 kişi/hektar kentsel yoğunluk varsayımını 1980 yılı için 85 kişi/hektar varsayımı ile değiştirerek sonuçta daha düşük yolculuk ve trafik yoğunluğu projeksiyonları getirerek, böylece Ankara için bir hızlı raylı sistemin yeterli olacağı kararına varmıştır. Transurb Consult (Belçika)'dan kısa süreli danışmanlık yardımı alan proje 1984 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca reddedilmiştir. Bu proje, aşamada tamamlanmak ve Kızılay-Kavaklıdere tünel kesimi dışında tamamen hemzeminde olmak üzere hızlı raylı sistem önermekte idi (EGO Araştırma Raporu: 1986 )

d) Ankara Kentsel Ulaşım Çalışması (AKUÇ)(EGO-Kanada Konsorsiyumu-Kutlutaş) (1985-1987)
Ankara Kentsel Ulaşım Çalışması, bugün yürürlükte olan ulaşım önlemlerine ve Ankara Metropolitan alanı için bir kentsel ulaşım ana planı üretmetye yönelik bir çalışmadır ve bu güne kadar yapılan çalışmaların en kapsamlısıdır. Büyük bölümü ile yürürlükte olması ve ağır raylı sisteme ilişkin son yapılan çalışma olması nedeni ile önemlidir.

31 Aralık 1986 tarihinde tamamlanan Ankara Kentsel Ulaşım Çalışması dört aşamadan oluşmuştur:
(1) Ulaşım Etüdü,
(2) Ulaşım Ana Planı,
(3) Yapılabilirlik Çalışması ve Kavram Projesi,
(4) Sistem Özellikleri ve Avan Proje.
Çalışmanın 1. aşaması olan Ulaşım Etüdü'nün iki amacı vardır. İlk amaç Ankara'daki mevcut ulaşım isteminin analiz edilmesidir. İkinci amaç ise tüm ulaşım sistemini oluşturan çeşitli öğelerin genel bir değerlendirmesinin hazırlanmasıdır

2. Aşama olan Ulaşım Ana Planı'nın amacı geleceğe dönük eğilimleri değerlendiren ve aynı zamanda yönlendirip etkileyebilecek bütünsel bir kentsel ulaşım sistemine dönük bir planın geliştirilmesidir. Çalışma Ankara ulaşım ana planı kapsamında raylı toplutaşım sistemleri için başlıca 8 yol ağı-tür planı seçeneği üretmiş ve yapılan değerlendirmeler sonucunda 8. seçenek uygun bulunmuştur. Toplam uzunluğu 55 km.yi bulan Ankara metro sisteminin ilk aşamasını oluşturan 14.636 m uzunluğundaki Batıkent-Kızılay hattı ayrıca projelendirilmiştir. 2. aşamada ise Kızılay-Eskişehir yolu olarak adlandırılan kesimin yapımı öngörülmektedir.

Kentsel ulaşım ana planı ayrıca seçilen yolağı-tür planındaki seçenek güzergahları da saptamış ve bu güzergahları da bir değerlendirmeye tabi tutmuştur. 22.9.1986 tarih ve UKOME Genel Kurulu Kararı ile Kentsel Ulaşım Çalışmasıyla belirlenen Ankara Raylı Toplutaşım Sistemi'nin uzun vadeli 54,4 km'lik raylı sistem ağı ile 15 km'lik Birinci Aşaması'nın (Kızılay-Batıkent hattı) güzergah ve sistem özellikleri onaylanmıþştır.

Sonuçlar:
• Ankara şehrının 1970 yılındaki ülke ve bölgesel ölçekteki ulaşım yapısı incelendiğinde; günlük yolcu sayısı bakımından, 48.000-50.000 yolcu ile en fazla paya %92 ile Karayolu Ulaşımı sahiptir. Karayolu Ulaşımını, 3000-3200 yolcu ile %5.6 paya sahip olan Demiryolu Ulaşımı ve 1200-1400 yolcu ile %2.4 paya sahip olan Havayolu Ulaşımı izlemektedir.
• Ankara kentinin büyümesine paralel olarak nüfus artışından daha hızlı artan bir araçlı yolculuk talebiliyle karşı karşıya olmuştur. (1935 yılı Ankarası'nda Belediyenin servisteki bir otobüsüne 1534 nüfus düşmekte iken ,1977 Ankarası'nda bu rakam %479 artarak 7347'e ulaşmıştır.)

• Kentiçi taşımacılık talebi kamu girişimciliğinin ve küçük girişimcilerin arzı ile karşılanmıştır. Kamunun kaynakları kısitli olmuş ancak bazen arzını artırmıştır.(1969, 1976 gibi yıllarda EGO tarafından yeni otobüs alımları yapılmıştır, 1978 yılında Cebeci-Beşevler arasında otobüs özel yolu yapılmıştır). Ama zaman içinde küçük girişimciler karşısında payını kaybetmiştir. (1960-1968 yılları arasında kamunun payı %30, 1975 yılına bu pay %20'nin altına düşmüştür.

• Küçük girişimciler örgütlenerek rant oluşturma ve rantlarını koruma eğilimi taşımıslardır. (İl Trafik Komisyonu tarafından taksi(1966), dolmuş (1969) ve minibüs plakalarının dondurulması). Ozel sektor girisimcileri talebin yoğun olduğu saatlerde ve hatlarda çalışmaktadırlar, diğer hatlarda ve saatlerde belediye otobusleri çalışmaktadir.

• En göze çarpan özellik özel oto sahipliğinin 1967'de Anadol'ların, 1971 'de Renault ve Fiat'ın üretime başlaması ile artmasıdır. (1950'de 123 kişiye 1 oto, 50-60'da 71 kişiye 1 oto, 60-70 'de 41 kişiye 1 oto, 70'de 44 kişiye 1 oto, 76'da 28 kişiye 1 oto düşmektedir). Bu gelişme ile üst gelir gruplarının konut alanlarının kent saçaklarında seçme eğilimini başlatacaktır.

• Böyle bir kent içi taşımacılık örgütlenmesinin sonunda kent makroformu sunulan hizmeti değil, sunulan ulaşım hizmeti kent formunu izlemiştir.

• Demiryolu taşımacılığının özellikleri ve Ankara kentinin mekansal yayılma biçimi nedeniyle demiryolu taşımacılığında tasinan yolcu orani 1965`te 0.82 iken, 1975`te 1.02 olmustur. 1972 yılında Ankara Banliyö Tren Hattının Ankara-Kayaş arası çift hat haline getirilmesi ile banliyö taşımalarında artış istemi olmuştur.

Hiç yorum yok: